27 Mart 2013 Çarşamba

''Tarihi Değiştiren Kadınlar'' ... Ali Çimen

okuduktan sonra çok memnun kaldığım bir kitap oldu. ve bence her kadından ziyade
her erkeğin okuması gereken bir kitap. zira okuyunca görüyor ki insan tarihin başlangıcından ortasına, ortasından bugüne ve kuvvetle muhtemel bugünden geleceğe, değişmeyen-değişmeyecek olan ''geri kafalı erkek zihniyeti'' ve ''kadınların sindirilmesi''; böylelikle de ''erkeklerin egemenliklerini-varlıklarını-önde olma arzularını daim kılma çabaları'', ''erkeklerin kadınları önlerinde bir engel olarak görme'' sapıkça düşüncesi her toplumda görülen bir hastalık. bir kadının bir yerlere gelmesi, şaşırtıcı bir vaka, azim ve başarı öyküsü olarak görülüyor. gerçi haklı bir durum bu. çünkü bir kadının, standart bir hayat çizgisinden biraz sapma gösterip kendi çizgisini oluşturma çabası hemen ''kadının kötü yola sapacağı'' varsayımı (ancak altında yatan gerçek nedenle - kadınlara fırsat vermeme ve erkek hegemonyasını devam ettirme çabası- ) ile köstekleniyor. ve ne zaman ki kadın bu fiziksel-psikolojik-ruhsal baskının üzerinden gelebiliyor, ancak o zaman bir şeyler yapmaya başlayabiliyor. tabi ki konumuz feminizm değil. ( gerçi bu ''feminizm'' kelimesi ve düşüncesine insanlar korkuyla ve hatta iğrenerek yaklaşıyorlar ammavelakin içeriği gayet basit ve hiçbir korkutucu yanı yok. ) ama kitabı okuyunca ve günümüz şartlarını, yaşanılanları ve etrafımda cereyan eden olayları görüp, bizatihi de yaşayınca dilimden bunlar döküldü. bu kitap sayesinde tanıdığım fransız yazar ve filozof Simone de Beauvoir' in kadın-erkek ilişkisine dair öyle güzel tespitleri var ki, kitap yanımda olsa altını çizdiğim cümleleri hemen paylaşırdım sizlerle. ama internette arattırınca da yine kitapta yer alan ve beğendiğim “Bu durum kadınların kendilerini normalden sapmış, dışta kalan ve normale ulaşmaya çalışan canlılar gibi algılamalarını sağlayarak onlarını başarılarını sınırlandırmıştır.” sözünü buldum. zannımca bu cümle bile -anlayana- çok şey izah ediyor. 

böylece kitaptan aklımda kalan isimlerden olan Simone de Beauvoir ile başlamış oldum anlatmaya. ünlü filozof jean paul sartre ile dillere destan bir aşk yaşamışlar. Simone de Beauvoir, Sartre' ın ölümünün ardından yine öyle güzel mantıklı cümleler kurmuş ki, insan ölümü gözünde çok büyütmemek gerektiğini anlıyor, olaya gerçekçi yaklaşıyor ve ölenin ardından kendine acımanın ne kadar gereksiz olduğunu görüyor.

çabucak ikinci isme geçeyim. aslında kitabın tanıtımına Eva Peron ile başlamaktı niyetim ama yazı, farklı yerlere götürdü düşüncelerimi. neyse, gelelim Eva Peron' a... bi defa çok güzel bi kadın. Arjantin' in en güzel first lady'si olmuş bence. ve çok akılcıl politikalar yürütmüş. halkın kendisine duyduğu sevgiyle, eşinin dahi önüne geçmiş. kendine has bir tarz geliştirmiş ve halkının -özellikle de fakir halkının- yanında yer almış, aynı dili konuşmuş. çünkü zaten kendisi farkir bir aileden geliyormuş. yani nereden geldiğini unutmamış ve geçmişine sahip çıkmış. kendi geçtiği yolları arşınlayanlara da destek çıkmış. halkı ona ''Evita'' lakabını takmışlar; yani ''Küçük Eva''. Zira eşiyle arasında 20 küsür yaş farkı vardı.bir nevi ''eşinin kızı'' idi. Eva Peron,  neredeyse devlet içinde devlet kuracak derecede sevilmiş, taraftar toplamış. eşi de tabi ki bu durumdan istifade etmiş; kendi adına oy toplamak ve iktidarını sürdürmek için. Eva' ya ''Cumhurbaşkanı Yardımcısı'' olması için yoğun istek ve baskı yapılınca, Benim Küçük Evam çok hoşuma giden bir davranış sergileyerek ''Ben, halkımın isteklerini Cumhurbaşkanına ileten bir aracı olarak kalmayı tercih ediyorum.'' demiş ve ileride muhtemelen eşi olan cumhurbaşkanının da önüne geçme ihtimalini bertaraf etmiş. ve bence asıl bu davranışıyla kahraman olmayı başarmış. niyetinin makam ve iktidar değil; eşinin yanında yer alarak halkına kulak vermek olduğunu göstermiş. bu arada Eva, eşi ile tanışmadan evvel fakir bir tiyatro sanatçısı iken, beraber yemek yediği diğer tiyatro çalışanları ile masasına, tiyatronun as oyuncusunu davet edip de as sanatçıdan aldığı ''ben, sizinle yemem; kendi üst sınıfıma ait insanlarla aynı masada otururum.'' yanıtını unutmamış ve devletin başına geçtiğinde ilk icraatlerinden biri bu as sanatçıyı Meksika' ya sürdürtmek olmuş. hoşuma gitmedi değil hani ;) demek ki neymiş, geleceğin ne getireceğini bilemeyeceğin için kimseyi küçümsemeyecekmişsin :) Eva' nın halkın gözünde kahraman olmasının yanı sıra kutsal bir yer de edinmesinin sebebi; genç yaşta ve icraatlerinin, kendisine duyulan sevginin zirvesinde iken kanser sebebiyle 30 küsür gibi genç bi yaşta hayata veda etmesi. şuna üzüldüm ki, Eva' nın halk tarafından bu derece çok sevilmesi askeriyenin işine gelmemiş ve cesedine olmadık işler yapılmış. burda da devreye yine ''erkeklerin bastırılmış kendini büyük görme'' acizliği giriyor. canlısını bertaraf edemedik, bari ölüsüne çektirelim demişler. 
 
 bu arada Eva' nın hayatını konu alan bir sürü film yapılmak istenmiş yıllarca ama projeler hayata geçirilememiş. nihayetinde ise Madonna' nın canlandırdığı Eva karakteri ile film çekilmiş. şunu bilmiyordum ki ''Don' t Cry For Me Argentina'' şarkısı, Eva' nın ağzından halka yazılmış. Filmde de zaten şarkıyı Madonna söylüyor. klibi izleyince göreceksiniz ki Madonna' ya bu karakter cuk oturmuş. kenardan köşeden yakışıklı esmer Antonio görünüyor :)
 
 
gelelim kitaptan aklımda kalan bir diğer kadına: Benazir Butto.
Müslüman dünyasının ve Pakistan' ın ilk kadın başbakanı. aklımda kalanlar; Butto ailesinin hakikaten siyasetten-iktidardan vaz geçmeyerek kendi yaşamlarından vaz geçmiş oldukları. baba Butto, kızı Butto, oğul Butto, torun Butto... hepsi de ya aşırı ülke sevgilerinden ya gereksiz hırs yapmalarından ötürü suikaste kurban gitmiş. Benazir Butto, baba Butto, Oxford, Cambridge, Harvard gibi en iyi üniversitelerde en iyi eğitimleri derecelerle bitirmişler. Butto suikastini hatırlarsınız. 2007 yılının Aralık ayında gerçekleşmişti ve TV' de canlı canlı izlemiş, tarihe tanıklık etmiştik. Benim hafızamda yer eden ve beni üzen olaylardan biridir. Benazir Butto' ya bir röportajında sorulmuş: ''Suikasta uğramaktan korkmuyor musunuz?'' Yanıtı: ''Korkuyorum.'' olmuş ve korktuğu da başına gelmiş. Üzüldüm. yazık oldu böyle bir beyine. sanki B.Butto' dan sonra Pakistan şaha kalktı da!!!


kitaptaki bir diğer kadın karakter: Indira Gandhi. Hindistan' ın
 ilk kadın başbakanı.
Sima çok aşina değil mi? Simalar çok tanıdık da, ben Butto ile Gandhi' yi, kim hangi ülkenin başındaydı; hangisi Müslümandı; hangisi ilk kadın başbakandı; kim daha önce başbakan oldu hep karıştırmışımdır desem beni ayıplamazsınız di mi? Durum böyle idi. Ta ki bu kitabı okuyup bilgileri içime sindirene dek! O nedenle diyorum ki hızımı kesmeyeyim ve başka bir dünya tarihi-olayları-kişileri kitabına geçeyim. neyse... Soyadından ötürü I.Gandhi ile Mahatma Gandhi arasında hep baba-kız ilişkisi kurmuşumdur. Aslını isterseniz asıl kafa karışıklığım da hep bu noktada başlamıştır; hangi isim baba, hangi isim kız; Indira mı Mahatma mı? :) yahu hiç gerek yokmuş bu kafa karışıklığına. çok  basitmiş. şöyle ki; efsanevi Hintli lider Mahatma sadece efsanevi Hintli lider imiş. Indira  onun kızı değilmiş, aralarında da bir bağ yokmuş. (yahu her Özkan soy adlı erkek benim babam mı oluyor sanki?! :) ) saaaadece Indra' nın çocukluğunda, Mahatma Gandhi' nin hasta yatağında beraber çekilmiş fotoğrafları varmış. Indira ''Gandhi'' soy adını, eşinden ötürü almış. olay bundan ibaretmiş! geçelim asıl mevzuya, Kahramanımız Indra, Hindistan' ın ilk kadın başbakanı. ülkesinde çok ciddi atılımların olmasını, teknolojik ve atom enerjisi güçleri bakımından gelişmesini sağlamış bir isim. kitapta Indra için ''maması siyaset olan bebek'' diyor. çok güzel bir benzetme olmuş. zira evinde siyasetle yatılıp siyasetle kalkılıyor. e boş yere çekilmedi herhalde o fotoğraf Mahatma Gandhi ile... zaten kadının babası, Hindistan' ın ilk başbakanı yahu, ne diyorum ben! Indira ile evvelden tanışıklığım ''Shantaram'' kitabından (benim kıymetli Shantaramım!). suikastına yer veriliyordu Shantaram' da. ordan aklımda yer etmişti. (işte kitap okumanın faydaları! elin burun kıvırdığı roman olan Shantaram -veya herhangi bir roman- bir olaya dair öyle bir cümle içerir ki ömrübillah aklından çıkmaz da evvelde okudukların halt eder yanında.) Indira' yı ölüme götüren, ülkesinde ciddi bir çoğunluğa sahip olan ve özellikle Pencap eyaletinin çoğunluğunu oluşturan Sihler oldu. Eylül 1981' de Sih militanlar, kendi kutsal mekanları olan Altın Mabed(Golden Temple) ve etrafındaki bölgeleri ele geçirince, Indira, mabette o sırada hac görevini yerine getiren sivillerin yaşamını önemsemeyerek sırf Sih lider ele geçirilsin diye orduya saldırı emri verdi. ''Mavi Yıldız'' adı verilen opersayon neticesinde 73 asker, 492 Sih militanı ama çok sayıda da sivil öldü. bu yanlış kararı, Indira'ya diş bileyenlerin  nefretini ve harekete geçme isteğini artırdı. çevresindekilerin uyarılarına rağmen Sih korumalarını değiştirmeyen, onlara güvendiğini belirten Indira, 1984 yılında, bir TV çekimi öncesi, Sihli 2 yakın korumasının 33 kurşunuyla can verdi. hazin ve düşündürücü...

ne dadlı yazıyom; de mi?
böyle okudukça aklınızda daha iyi kalıyo; de mi?
ama ben yoruldum Valla.

aslında Rosa Parks' tan da bahsetmek isterim. tek bir cümlesi ve
eylemi ile zencilere uygulanan aşağılayıcı kural-kanun-davranışları kaldırmaya muktedir olmuş bir isim. 50 sene öncesinin Avrupa ve Amerikasında siyahi insanlara yapılan akıl almaz ayrımcı, insandan aşağı duruma düşüren politikaları okuyunca ''len siz mi bize medeniyet öğreteceksiniz?! sizin birliğinizden ne olur?!'' diye çığırıverdim içimde.


kitapta böyle böyle 30 kadından bahsediyor.
klopatrasından tut, Hz. Asiye' ye; Margıret Teçırdan Hz. Meryem' e; uzaya ilk gönderilen kadınından, uçakla ilk uçup erkeklerin rekorlarını hiç edenlere; Çin' in ünlü lideri Mao' nun ''bana kimi ısır dediyse onu ısırdım.'' saçmasalak cümlesini kuran karısına; Rahibe Teresa' dan F.Naytingeyl'e... 30 adet okunası, ders alınası, öğrenilesi kadın var. Haaa Kösem Sultanla Hürrem Sultanı da unutmamalı. Nasıl kızdım okurken bu ikisine, hem de nasıl...

kitap güzeldi.
devamı gelsin yine alır okurum.
kitaba sırf kadınsal içeriğinden değil, tarihin süzgecinden geçirilmiş olaylar gözüyle de bakabilirsiniz.
kültürel anlamda katkısı çok olan bir kitap.
kısmet olursa tekrar okuyup iyice pekiştireceğim.
ali çimen' in ''tarihi değiştirenler serisi''nde yer alan diğer 10 kitabı da alıp, genel kültürümde ve kütüphanemde yer bulmaları niyetindeyim.

dünkü yazımda dediğim gibi,

SÖZ KONUSU KİTAPLARSA, GERİSİ TEFERRUATTIR!

4 yorum:

  1. Ne zaman Dosta gitsem gözüm çarpıyor şu kitaba, buna bir de Analar, Yoldaşlar ve Tanrıçalara. İkinci kitabın içeriğini az çok bilmekle beraber bu "Tarihi Değiştiren Kadınlar"dan çok da emin olamıyordum. Okur muyum, dilini sever miyim, yazarı erkek vb. sorular vardı kafamda... Sanırım kısa zamanda alıp okuyacağım, emeğine sağlık. :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. açıkçası diliyle ilgili bazı yerlerde sıkıntı var ama kitabı bitirince ''iyi ki okumuşum'' diyor insan. yazarı erkek ama objektif ve hatta pozitif ayrımcı yaklaşılmış kitaba.
      sevgilerimle :)

      Sil
  2. okunması gereken bir kitap aslında. teşekürler..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. hem popüler tarihe hem de günümüz olaylarını şekillendiren tarihe dair önemli başlıklar ve bilgilerin yer aldığı bir kitap.
      rica ederim...

      Sil

Gelsin Yorumlar: