10 Şubat 2017 Cuma

Charlie Chaplin Ne Demiş? Çok çok Güzel Söylemiş...

vaaaayyy yakışıklıymış, değil mi?
o halde sözü dinlenmeli ;)

  • Hızımızı artırdık, ama bunun tutsağı olduk. Bolluk getiren makineleşme bizi yoksul kıldı.


  • Çok düşünüyoruz ama az hissediyoruz.



  • Benim hayatımdaki en büyük düşman zamandır. 

  • Hırs, insanların ruhunu zehirledi.



  • Siz insanlar güçlüsünüz. Makineler yapacak güç sizdedir. Bu hayatı olağanüstü bir mutluluk serüvenine çevirecek olan yine sizlersiniz.



  • Kahkahasız geçen bir gün, harcanmış bir gündür.




Hayatta beni mutsuz edebilecek en büyük şey, lükse alışmaktır.




  • Aşağı bakıyorsanız, asla gök kuşağını göremezsiniz.


Neden bir mana arıyorsunuz ki? Hayat, bir tutkudur, mana değil.



  • İnsanlar rahat bıraksa, hayat harika olabilirdi.  

  • İnsanoğlu tek başına bir dahidir. Ancak toplu halde insanoğlu, kafasız bir canavar, gittiği her yeri kışkırtan zalim bir aptal yaratır.


Tanrıyla aram iyi, benim derdim insanla. Karşındaki akıllıyı mı oynuyor? Sen aptalı oyna. Sonra hakiki aptalı keyifle seyret.


  • Hayat dar alanda trajedi, geniş açıda komedidir.

  • Dünya herkese yetecek büyüklükte. Onun için, başkasının yerini kapmaktansa, çalışarak gerçek yerinizi bulun.


  • Amacınız zarar vermekse 'güce' ihtiyacınız vardır. Diğer her şey için sadece sevgi yeterlidir.

Beni anladıkları için, Albert Einstein' ı ise anlamadıkları için alkışlıyorlar.

  • Kelimeler yetersiz kalıyor. Söyleyebileceğin en büyük kelime 'fil'.    



  • Benim acım birinin gülüşüne sebep olabilir. Ama benim gülüşüm asla birinin acısına sebep olmamalı. Komedi, yanakta gamze oluşturmalı, aslında kırışıklık değil. Komedi yapmam için bana tek lazım olan bir park, bir polis ve güzel bir kız.

Düşünme becerisi, tıpkı keman ya da piyano çalmak gibidir, günlük alıştırma ister. 

  • Felsefem özgürlüğe inanmaktır, silahım gülmektir, lisanım ise kalbimin sesidir. 

  • Hayatın yol ayrımında, yön levhası yoktur.

  • Ben, tek bir şey olarak kalacağım, sadece tek bir şey olarak; o da bir palyaço. O beni herhangi bir politikacıdan daha yükseğe ulaştıran bir uçaktır.



  • Zaman en iyi yazardır. Her zaman mükemmel sonu yazar.



  • İnsanlığın nefreti geçecek, diktatörler ölecek ve onların insanlardan aldığı güç insanlara geri dönecektir.


  • Ben bir politikacı değilim ve benim politik kesinliklerim yoktur. Ben bir bireyim ve özgürlüğe inanırım, İşte benim politik görüşümün tümü budur.

  • Kimseyi yönetmek ya da fethetmek de istemiyorum. Herkese yardım etmek istiyorum. Şu zalim dünyada hiçbir şey kalıcı değildir, dertlerimiz bile.


  • Hayat ön provası yapılmamış bir tiyatro gösterisidir. Bu, alkışı olmayan tiyatronun perdesi kapanmadan; gülün, şarkı söyleyin, dans edin, aşık olun. Hayatınızın her alanını değerlendirin.


ve son olarak
...SADECE SEVİLMEYENLER NEFRET EDER...

1 Şubat 2017 Çarşamba

din neydi? din ticareti neydi? dini sömürmek neydi?

bak şimdi,
ciddi konularla alakalı ahkam kesmeyi sevmem.
çünkü herkesin mutlaka söyleyeceği bir şey vardır ve bana öyle gelir ki söylediğim/söyleyeceğim her şey havada asılı kalacak. dahası kendi söylediklerimden kuşkuya düşecekmişim gibi geliyor.
nedir bu ''ciddi'' konular? mesela siyaset, politika, din, dünya düzeni, ülkeler yönetimi, kadın-erkek ilişkileri...vs
ama bir yandan da bu konularda söz sahibi olmak istiyorum. kendime has bir iki cümlem olmalı, karşımda yer alan ve beni dinleyen insana benden yadigar, aklında yer edecek, ''vay beee, iyi konuştu haa'' dedirtecek bir kaç cümlem olmalı.
bunlar böyle beynimde dönüp dururken, yukarda saydığım ''ciddi'' konularla hiçbir alakası olmayan, tek ciddi ve en önemli konusu, bir çocuğun gözünden ''insan olmak'' olan ( ve evet tabi ki burada lafımı bölüp -belki de zaten dünya üzerindeki her insanın üzerinde düşünmesi gereken en önemli ve ciddi konu bu olmalı: ''insan olmak'' diyeceğim ve bir önceki cümleme kaldığım yerden devam edeceğim ) gayet masum bir kitap olan ''güneşi uyandıralım''ı okurken fransa' nın güneyinde yer alan lourdes kasabasında bulunan ''lourdes meryemi'' denilen, hristiyan dünyasının en ünlü hac yerlerinden birine denk geldim.




işte şu yukarıda mağara ve onun kovuğuna yerleştirilen meryem heykelinden bahsediyorum. kasabanın adı da lourdes olunca, ''lourdes meryemi'' olmuş buranın adı. gördüğünüz üzere hristiyan ibadet gereklerine göre sıralar da yerleştirilmiş hemen mağaranın ve heykelin önüne.


ve aşağıda ise mağaranın önündeki su birikintisini görüyorsunuz. tabi bu mağara ünlü olunca o su da olmuş sana ''kutsal-şifalı-hastalıklara derman olan su'' ...




veeee içindeki heykel ile beraber mağarayı görmeye gelen akın akın hristiyanlar....
bu arada meryem' in belindeki mavi kuşak, onun kutsal bakire olduğunun ispatı imiş... yani cinsel yolla değil de tanrısal irade ile döllendiğinin göstergesi imiş.



aşağıdaki fotoda sol köşede yer alan kız heykeli ise işte bu mağaranın ünlü olmasına vesile olan kız çocuğunun temsili. ve sizin de gördüğünüz üzere olanca merakıyla meryem heykeline bakıyor. nedir acaba bu ikince heykelin, bu bakışların esbab-ı mucibesi?!


ve işin bence en can alıcı noktası, mağaranın alt kısmında yapılan, yaklaşık 30 bin kişi(!) kapasiteli yeraltı kilisesi...



 aşağıdaki siyah beyaz foto ise mağaranın keşfedildiği ilk yıllardan olsa gerek... 


umarım merakınızı az da olsa celbetmişimdir yukardaki fotoğraflarla.
şimdi gelelim asıl mevzuya;
nedir bu mağarayı bloguma yazma isteği duymama sebep olan ''şey''????


efen'im, her şey, 1858 yılında, yukarıdaki 4.fotoğrafta heykeli ile temsil edilen, o zamanlar henüz 14 yaşında küçücük bir çocuk olan, aşağıda gerçek fotosu bulunan, Bernadette Soubirous isimli kız çocuğunun, yukardaki fotoğrafta görülen mağarada hz.meryem' in kendisine göründüğünü, kendisiyle konuştuğunu, kendini "Ben Günahsız Doğan'ım" biçiminde tanıttığını söylediğini ileri sürmesi ile başlamış.

tabi ondan sonra olaylar almış yürümüş. mekan, kutsal; suyu, şifalı; bölge de hac zengini(!) olmuş.

evet geldim asıl mevzuya: din ticareti...

tabi söylenilenlerin doğru olup olmadığını kesinliğe kavuşturacak bilgiye, kültüre, zemine haiz değilim.
zira Bernadette Soubirous için ''cesedi bozulmayan rahibe'' diyen yazılı kaynaklar da var, oradaki suyun gerçekten şifa dağıttığını söyleyen de ve bittabi, bu kız çocuğunun iddiasından evvel o mağaranın pisliklerle dolu bir çöp deposu olduğunu, istatistiki verilerle şifa kaynağı olması şöyle dursun sadece inanç sömürüsü yaptığını, sağlık bulmak için gelenlerin elleri boş ve umutları sönmüş olarak geri döndüğünü, önceden adı bile duyulmamış bir kasabanın aniden dünyanın en meşhur yerlerinden biri haline geldiğini -ben daha evvel duymamıştım, o ayrı- bildiren aksi yönde iddialar da var.

dolayısıyla bu mevzu, kafamda deli soru işaretleri oluşturdu.

din neydi?

din ticareti neydi?

dini sömürmek neydi?

insanların inanışlarını kullanmak neydi?

aklım birden, yıllar önce okuduğum '' Kutsal Nefret - 90'ların Dinsel Çatışmaları '' isimli kitaba gitti.

ne diyordu kitapta?
''Din terörünün en korkunç yanı, bunu yapan kişilerin kutsal amaçlar uğruna savaşıp davalarında haklı olduğunu düşünmeleri. Haçlı seferleri, engizisyonlar, din yüzünden yapılan kutsal savaşlar insanlık tarihi boyunca milyonların ölümüne yol açtı ve insanlar hala kanlı geçmişi devam ettirmekte ısrar ediyor. 

Bu kitap dine bağlı toplumların, atalarının hatalarından hiç ders almadıklarını bir kez daha bize hatırlatıyor.''

evet ben, dini bir inanıştan din terörüne bağladım olayı ama zaten korktuğumuz ve dünyayı da yakıp kavuran en esaslı konu ''din'' değil mi?

masumane inanışların, sömürüye, sonra gruplaşmaya, sonrasında daha şiddetli bir kutuplaşmaya ve en nihayetinde kine nefrete dönüştürülüp çıkarılmak istenen savaşlara ve elde edilmek istenen rantlara uygun zemin hazırlamak değil mi olay?

neyse...
mevzu derin.

bu kilise, hac yeri, rahibe küçük kız, lourdes kasabası ile ilgili daha detaylı bilgileri aşağıdaki linklerde bulabilirsiniz.

hem belki benim görmediğim çok daha farklı şeyler yakalarsınız.







ve konu ile ilgili en ilgi çekici yazı için  tık tık

AyşeKız iyi okumalar ve bol düşünmeler diler...