18 Kasım 2012 Pazar

''CAM'' Tiyatro Oyunu


''Malumunuz veçhile bu tiyatro oyunu gerek görsel gerek yazılı gerekse sesli medyada çok konuşuldu'' diyerek Bülent Ersoy gibi assolistvari bir girişle yazıma başlıyorum.
17.11.2012 C.tesi akşamı saat 20.00'de KTÜ AKM' deki gösteriye tek başıma gittim ve büyük keyif aldım. Büyük keyif almamın nedeni, oyunun şahaneliği değil, tek başıma olmamın dayanılmaz hafifliği idi.

Evvela oyundan bahsedeyim. 
Oyunun yazarı Levent Kazak, yönetmeni Laçin Ceylan.
Oyunun seyri şu şekilde idi: 
Kocasından ayrılmak üzere olan resim öğretmeni(Dolunay Soysert), yakın arkadaşı(Deniz Çakır), öğrencileri(Selen Uçer, Bülent Alkış) birinci bölümde; kocası(Mete Horozoğlu) ise ikinci bölümde yer aldı.. Öğretmenin atölyesinde geçen oyun kadının sosyal konumu, insan ilişkileri ve hayatta karşılaştığımız sürprizler hakkında kesitler sunuyor. Birinci ve ikinci bölümde aynı şekilde aynı karakterlerle başlayan hikaye, açılan bir CAM' dan giren rüzgarla değişik şekilde devam ediyor. Bu nedenle birinci bölümde D.Soysert yer alırken ikinci bölümde M.Horozoğlu yer alıyor. Aynı olayların, kadın ve erkek üzerindeki etkileri irdelenmiş oluyor böylece.

Konu itibariyle gayet ilgi çekici görünüyor lakin ben, beğenmedim. Dolayısıyla tavsiye edemiyorum. Tekrar izleme imkanım olsa gitmem. Çünkü, gittim-gördüm-izledim-geldim ve yetti hissiyatı doğurdu bende.

Oyuna gitme nedenim, bu oyuncuları kanlı canlı görme isteği, tiyatro sahnesindeki performanslarına duyduğum meraktı. M.Horozoğlu' nu çok beğendiğimden özelikle onu görmek için heyecan duyarak gittim ve yüzünü görmem ikinci bölümde nasip oldu :) Bunun için 1,5 saat beklemem gerekti.  Gelelim performansına: cıks!! olmadı!! İnandırıcı gelmedi bana, karaktere bürünmedi, seyirciyi etkileme telaşı barizdi, karakteri için değil seyirciden reaksiyon almak için uğraştı. Sesini kullanamadı, kısık çıkıyordu. Önden 4.sırada oturmama rağmen duymakta güçlük çektim. Oyun çıkışı diğer izleyicilerin yaptığı yorumlar da bu şekildeydi. Arka sıralarda oturan hiç duyamamışlar bile.

Oyuna gitme nedenimin 2.si, D.Çakır idi. Dizilerden oyunculuğunu, fiziğini(!) çokça beğendiğim kendisini canlı canlı görmek ve gerçekten fiziği o kadar güzel mi, kamera karşısındaki rahatlığı tiyatro sahnesinde de var mı merak ettim. Düşüncelerimde sabit kaldım ve hem fiziğini hem oyunculuğunu beğendim. Yine rahattı, yine kendine güvenliydi ve yine fıstık gibiydi!

Gelelim S.Uçer'e. Zaten kendisinden iyi bir performans bekliyordum ve yanılmadım. Diğer oyunculardan daha az yer alsa da bu oyunda, oynadığı kadarıyla dahi oyun sonunda en fazla alkışı ve ıslıkları o aldı. 

Ve Bülent Alkış. TV ekranından pek beğenmediğim biridir kendileri, sanırım canlandırdığı karakterler sebebiyle. Hatta öyle ki tiyatro afişinde kendisini görünce bile ''ay bu da mı vaarrr'' deyip hoşnutsuzluk duymuştum. Bu oyunda da yine çok itici bir karakteri canlandırdı :) Ama öyle bir canlandırdı ki S.Uçer'den sonra en fazla alkışı ve tezahüratı o aldı. Düşünün yani ben bile coşkuyla alkışladım :) Oyunda en çok güldüren karakter oydu. İticiliği ve sempatikliği aynı karakterde toplamayı ve bunu sahiplenmeyi başarmıştı.

Aaa D.Soysert'i unutmuşum. Baş karakterdi kendileri. Yine zarifti yine başarılıydı. Ama sanırım kendisinden çok daha iyi bir performans bekliyordum. Özellikle oyunun ilk dakikalarında adapte olamadığını bile düşündüm ama sonra yine sanatçılığını gösterdi.

Gelelim neticeye: tabi ki memnun oldum bir sanat olayına daha dahil olmaktan ve bu isimleri izlemekten.
Sırf bu deneyimi yaşamak adına gitmenizi tavsiye edebilirim ama daha fazlasını değil :)

Bu arada es geçmemem gereken bir konu daha var ki, dekor. Çok iyiydi, oyunla bütünleşiyordu, hiç bir eksiği gediği yoktu, hatta fazlası vardı. Oyun başlamadan 1 saat evvel kurulduğum koltuğumda vaktin güzel geçmesini sağlayan nedenlerden biri de dekor idi. Renkler, renklerin tonlamaları, eşyaların azlığı ve çokluğunun dengesi, her şey tastamamdı. Tam bir resim atölyesi idi; hem hobi hem getiri amaçlı tasarlanan bir resim atölyesi. Atölyenin 3 kapısında yeşilin 3 ayrı tonunun kullanılması beni ayrıca mest etti.

Ve ayrıca atölye duvarlarında dünyaca ünlü çirkin kadın ressam Frida Kahlo' nun 2 ayrı portresinin bulunması oyunun içeriği ile de uyumluydu ve doğal olarak hoşuma gitti. Frida Kahlo' yu takip ettiğim bir blogtan öğrenmiş ve araştırmıştım ama hangi blog olduğunu hatırlamıyorum. Eğer o blogu okumasaydım ve çirkin kadın ressam Frida Kahlo' yu araştırmasaydım bu oyundaki duvarları süsleyen bu kadın resmini belki de manasız ve gereksiz bulacaktım. Bu bilinçle orda bulunmak daha da hoşuma gitti.

Frida Kahlo


Oyunun öncesi ve sonrası:
1- Oyunun afişini görüp, bilet alabileceğim yerleri unutmamak için çektiğim fotoğraf:






2- Biletim:






3- AKM' nin önünde kapıların açılmasını beklerken, gelecek olan ve gitmek istediğim gösterilere dair fotoğraflar:










4- Kapıların açılmasını beklerken KTÜ' nün o mükemmel kampüsünde volta atarken çektiğim AKM' NİN önündeki Atatürk ve Gençlik Heykeli(çok beğeniyorum bu heykeli):






5- çok beğendiğim dekor:



6- Salon henüz boş iken:




7- yavaş yavaş insanlar gelir:




8-salon dolmaya başlar:







9- Oyunun başlamasına 15 dakika kala:







10- selamlama:










11- Tiyatro sonrası kampüsün müthiş güzellikteki yolunda yürürken:







12- ben, yalnızlığım ve gölgem:

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Gelsin Yorumlar: