20 Mart 2015 Cuma

Nasıl Bi Akşam?


evet.
nasıl bi akşam?
yazma-konuşma-dertleşme isteğiyle dolu bi akşam.
öyle ki,
işten gelir gelmez
topuklu ayakkabıları ayaktan fırlatır fırlatmaz
yok açlıkmış
yok yorgunlukmuş
hiçbirini düşünmeden
masamın başında aldım soluğu.
bu durumu en son
kpss' nin olduğu gün yaşamış  ve yazmıştım:

peki bu akşamda ne var?
daha doğrusu bugünden ne var?
bugünün getirdiği akşamda ne var?

sabah yataktan Aşık Ruhsati' nin
''daha senden gayrı aşık mı yoktur?'' dizeleriyle uyandım.
işe gider gitmez de Gülay'dan dinlemeye başladım.
halen de beynimde, içimde dönüyor türkü.

sonra... iş...

Elhamdülillah çalışıyorum, bir işim var ve iş yerimi seviyorum.

lakin iş yerimden sevdiğim iki insanın bu ay sonu itibariyle işten ayrılacak olması...
canımı acıtıyor.

sonra... trabzon...

yağmurlu, gri, soğuk.

sonra... eve dönüş...

dolmuşta aklıma geldi, Rahmetli Zübeyde öğretmenin
''Dayan Allah'a, komaz Vallaha'' sözleri.

eve giriş ve ezan sesi,
ezanın son demi,
sükut, sessizlik, dinleyiş,
gözleri kapama ve derin bi nefes alma...

aslında bu kadar değil ama
bu kadarını yazma
ve
bu kadarcık yazmayla da ferahlama...

her daim vardır bir hayır.

ELHAMDÜLİLLAH.

Mutlu Olmak İsteyen Adam... (Laurent Gounelle)

 
uzun uzun yazamayacağım
kusura bakmayın...
zira kitap yanımda değil ve
ne yazık ki altını çizdiğim cümlelerin tamamını olmasa bile,
bir kısmını dahi paylaşamayacağım.
 
ha, şunu söyleyebilirim:
okunası
keyif alınası bir kitap.
büyük puntolarla geniş geniş yazılmış.
190 sayfa.
 
kişisel gelişim kitaplarını insanın ara ara okumasında fayda var.
birilerinin başını şişirip fikir alana kadar
oku kitabını
bul çözümünü.
böylece sen de başkalarının gözünde sorun kumkuması olma.
 
yazarın bir önceki kitabı olan
okumuş
beğenmiş
paylaşmıştım.
 
her ki kitabı da okuyabilirsiniz
sıkıntı yok ;)
ama ''Tanrı Daima Tebdil-i Kıyafet Gezer''
kesinlikle uzak ara önde.
 
öperim...

13 Mart 2015 Cuma

ANNE

 
 
 
 
 
13.03.2015
''Kevser' in annesi vefat etmiş.
Dönmüş Trabzon' a Kevser.''
diye başladım cümleye.
Sözde bu kadar basitti....

Özde ise çok ağır geldi.
Ölen, bi anneydi.
Anne.
Alfabenin ilk harfi ile başlayıp bizim ilk' imiz olan,
Epi topu, sen de üç; ben diyeyim dört harften oluşan,
Ama
İçine dünyaları sığdıran...
Değil mi ki her insan bir dünya,
O dünyaları besleyen, büyüten ve çoğaltan...
Yazıyorum
Ama satırlara bakakalıyorum,
Hep aynı satırlara takılıyor gözlerim:
''Kevser' in annesi vefat etmiş.
Dönmüş Trabzon' a Kevser.''
Dönmüş de nasıl dönmüş?
Hayatının en büyük kırılma anlarından birini yaşayarak;
En unutulmaz olaylarından birini,
Hep aklında kalacak olan o tarihi...
Yaşayarak dönmüş...
Daha da büyüyerek dönmüş...
Nasıl biriydi Kevser' in annesi?
Kilolu? Zayıf?
Uzun? Kısa?
Kahverengi mi, yoksa siyah gözlü müydü?
Yoksa benim annem gibi bal gözlü mü?
Offfff
Zaten asıl can yakan tarafı da bu ya!
Her ölüm bize ya kendimizi ya sevdiklerimizi hatırlatır.
Bağ kurarız, çıkarsama yaparız, şükrederiz, dua ederiz.
Ama en zor bağ kurulanlardan biridir anne acısı, kaybı...
O sebeple ya, şu an gözlerim dolu dolu,
Sancı doldu yüreğim.
Korktum.
Annemi düşündüm.
Telefondaki sesini,
Eve girdiğimde beni karşılayışını,
Bir şey anlatırkenki heyecanını ve gülen bal gözlerini...
Sanki bu saydıklarım hep var olacakmış gibi,
Sanki annem hep var olacakmış gibi,
Ve en kötüsü de...
Sanki bunların kıymetini hiç bilmiyormuşum gibi...