19 Ekim 2014 Pazar

Sancı... Sancı... (ödüllü kitap)


sen gibi
ben gibi
biz gibi bir kitap bu.
öyle keskin bir gözlem gücü var ki
Türk insanını,
hele ki 70' li yıllardaki Türk insanını,
yaşantısını
çok sade ve doğal bir üslupla anlatıyor.
mizah örgüsü de var kitapta.
örneğin Alman kızı Petra ile Türk genci Osman' ın aşkında Osman' ın öyle güzel hazır cevaplığı,
zekice duygusal yanıtları ve bunların hepsinde yer alan esprili bir yaklaşımı var ki
okurken tebessüm etmişliklerim çoktur.
kitapta, 70' li yıllarda Almanya' da yaşayan Türk işçilerinin yaşantıları, seçilmiş bir kaç kişi üzerinden ele alınıyor.
Aşk de
Kültür çatışması de
Uyum sağlama sorunu de
Ekmek parası de
''insan'' olmak de
var bu kitapta, var.
1978 TDK Roman Ödülü sahibi bir kitap.
bu kitabı gözüm kapalı tavsiye ettiğim gibi,
sırf bu kitaptan yola çıkarak Necati Tosuner' in bütün kitaplarını da tavsiye etme cesareti duyuyorum kendimde ve bu kitabın karakterinde.
bir de öyle değişik tasvirler, benzetmeler ve '''ağız''lar yer almakta ki kitapta,
beni bir kaç gün boyunca o üslupla konuşmaya, yazışmaya itmiştir.
kitap 278 sayfa.
1978 basımlı bu kıymetli kitabın bana ulaşma şekli ise kitabı benim için daha da kıymetli kılmaktadır.
Hani o yıllarda çekilmiş Türk filmlerini izlemişizdir,
işçi sınıfını anlatan,
gerek Türkiye' de gerek Almanya' da yaşayan;
işte o filmlerden birini izler gibi okudum bu kitabı,
merak ederek,
hayal ederek,
tebessüm ederek,
takdir ederek...

Eğilip hafifçe dudaklarından öptü Petra' yı.
''Bu bir soruydu.'' dedi.
Osman' ın yüzünü okşadı Petra.
''Bu bir karşılıktı.'' dedi.

SEVGİYLE KALIN!
GERÇEK MANADA ''SEVGİYLE'' KALIN İNŞALLAH :)

17 Ekim 2014 Cuma

YENİDEN BAŞLASIN! ALLAH UTANDIRMASIN!

zor bi akşam.
tuhaf bi akşam.
tuhaf şeylere gebe bi akşam.
gözlerimi dolduran bi akşam.
geçmişin hüznünün ağırlaşıp beni yorduğu,
geleceğin ümidinin gönlüme su serptiği bi akşam.
şu an hem geçmişteyim hem de gelecekte,
ikisini de yaşamaktayım.
banyomu yaptım, pijama takımımı giyindim, üşümemek için de hırkamı geçirdim üstüme ve birden kendimi, 7 yaşımdan 13 yaşıma kadar yaşadığım eski lojman evimizdeki küçük Ayşe gibi hissettim.
sanki o evdeyim ve 13 yaşımdaki Ayşeyim.
şimdi yazarken durdum düşündüm bir an; neden o Ayşe' ye dönüştüğümü hissettim diye ve kendimce şöyle bir yanıt buldum: belki de artık hayallerim olduğundandır bunu hissetmemin sebebi.
çünkü uzunca bir süredir kendime ait hayallerim yoktu.
neler yapabileceğimi, tek başıma neler yapabileceğimi görebileceğim durumların ihtimali yoktu.
ama o küçük Ayşe' nin o kadar çok hayali, ideali, bir şeyleri yapma arzusu, gücü, hevesi, merakı vardı ki!..
işte yeni bir hayat yaşamaya, yeni bir başlangıca yaklaşmışken ben,
kendime bile itiraf edemezken bazı şeyleri; içimde ufak ufak heyecan kıpırtıları, sanki ateş böcekleri parıldamaya başlamış iken dönüşüverdim korkuyla beraber ümidin, içinde kolkola dolaşıverdiği ortaokul çağlarındaki Ayşe' ye.
ve hayaller boy göstermeye başladığı için içimde, 
yeni hayatımın tablolarını çizip duruyorsam,
mesela her defasında yeni evimin odalarını  evirip çeviriyorsam beynimde
ve yeni şehrimin
ve yeni şehrimin caddelerinin, denizinin,
başıboşluğumun ama sorumluluğumun cazibesi sarıyorsa beni
işte o zaman da gelecekteki Ayşe' yim.
az kaldı diyorum kendime.
deri değiştireceksin.
hayatın geri kalan devresinin başlangıcını yapmana az kaldı.
ve kuvvetle muhtemel ki, asıl o başlangıçtan sonra yaşayacakların senin asıl hayatını oluşturacak.
şu satırları yazana kadar sürdüğüm hayatım ve elimde bavulumla bu evden çıktığım gün geride kalacak olan her şey gerçekten geride kalmış olacak.
VİRA BİSMİLLAH diyeceğim,
yeni dualar edip yeni olasılıklar düşleyeceğim yol boyunca.
belki de ne dilim duaya dönecek ne de beynim olasılıklarla evrilecek.
yol boyunca sadece kendimi hissedeceğim, ''Ayşe'' yi...
kendim olmayalı çok oldu.
kendime kalamayalı çok oldu.
kendimi bulmak için yalnızlığa seyahat edeceğim.
ufaktan doldu gözlerim.
yok yok bildiğin ağlıyorum işte.
biliyorum ki, hayatımdaki çok önemli gelişmeleri yaşamama az kaldı.
yaşayacak olduğum belli başlı olayları hissediyorum.
korkuyorum ama gücüm de var evelAllah ve inancım da var Elhamdülillah.
merak doluyum ayrıca.
Ayşe' yi çok çok çok merak ediyorum.
gözümdeki veya kafamdaki gibi mi gerçekten?
kendini bildiğinden beri hayalini kurduğu şeyi -nasipse- yaşayacak Ayşe;
peki kendisiyle gurur mu duyacak? (İnşaAllah.)
bak yine döndüm ortaokul kızına.
eminim bunun temeli kuvvetli bir sebebi var.
herhalde babamı ortaokulda kaybettiğim, o yıllarda ailecek çok zorluk çektiğim(iz), çok hırslanıp çok dolduğum, çok üzülüp çok çalışıp kapasitemi sonuna kadar kullanıp geleceğime dair Ayşe'ye dair temelleri o yıllarda attığım için.
bir de ne gibi hissediyorum biliyor musun?
sanki gitmişim,
evimdeyim,
yalnızım,
hayatımı kurmuşum da geriye dönüp -bu satırları yazdığım zamana dönüp- bakıyormuşum gibi hissediyorum.
az kaldı Ayşe, az kaldı, sık dişini.
Allah utandırmasın!

her giydiğimde kendimi marul gibi hissettiğim yeşil pijama takımım


yaşı belki de benden büyük olan, çok sevdiğim ve sıccacık saran hırkam



gidecek olduğum yaban ellerde belki de en büyük sıkıntım, belki de en büyük eğlencem, kalorifer yansa bile elektrik ocağı karşısında ısınma çabalarım olacak. zira aşırı üşüyen biriyimdir. 



yazmaya başlamadan evvel durum buydu ama şu an tepsi boş, midem dolu.
(Elhamdülillah)
tekrardan ve hüsnüzanla:
Az kaldı...
Allah utandırmasın!

16 Ekim 2014 Perşembe

O BİR KİTAP => SİDDHARTHA (Hermann Hesse)


Kitaba dair didaktik bilgiler:
Yazarı: Hermann Hesse ( o bir Alman ve Siddhartha ile 1946 Nobel Edebiyat Ödülü sahibi)
Sayfa Sayısı: 148
Yayın evi: CanYayınları (Kalp) 
Almanca aslından çeviren: Kamuran Şipal (benim takdirime ihtiyacı yok ama muazzam bir Türkçe ile karşı karşıyayız sayın seyirciler! Zaten kendi eserleri olan Elbiseciler Çarşısı öykü kitabı ile 1965 Sait Faik Öykü Ödülü' nü, Sırrımsın Sırdaşımsın romanı ile 2011' de Orhan Kemal Roman Armağanı' nı kazanmış.  )
Tanıtım Yazısı:
Buddha' nın yani Siddhartha Gautama' nın hayatını konu alan, Budizm felsefesinin içrek yönlerini işleyen ve yazarın en ünlü eseridir.Roman kahramanı Siddhartha, tıpkı Buddha gibi bir prenstir. Gerçek bilgiye ulaşmak için babasının uzun süreli direnişine aldırmayarak sarayını, gençliğini ve ailesini geride bırakarak ormanlara çekilir. Gezgin bir dilenci olarak yaşamını sürdürdüğü bir dönemin ardından Buddha ile karşılaşır ve aralarında bir sohbet geçer. Buddha ona, Budizm'in yapısını ve derinliğini anlatır. Ama Siddhartha, aradığını tam olarak bulamamanın verdiği bıkkınlıkla hedefine götürecek aracı değiştirerek bir kente yerleşir ve ticaretle uğraşmaya başlar. İleri yaşlarında içindeki boşluğun baskısıyla birlikte yaşadığı kadını, varlığını henüz bilmediği çocuğunu ve edinmiş olduğu tüm servetini geride bırakarak yeniden kaçınık yaşama geri döner.
Siddharhta, daha sonra bir ırmağın kıyısında kayıkçılık yapan bir kayıkçı olan Vasudeva' nın yanına yerleşir. Vasudeva, Siddhartha' ya gerçek bilgiye ve aydınlanmaya ulaşabilmesi için kılavuzluk edecektir. Romanın sonunda Siddhartha, ırmakta gerçek bilgiyi bulur ve aydınlanır. Romanda açıklanmaz ama Vasudeva, Sanskritçe' de "ırmak tanrısı" anlamına gelmektedir.

Kitaba dair Ayşece bilgiler:
@ kapaktaki Hermann Hesse yazısında Gandhi' nin kırmızı siluetini gördünüz mü?
@ tanıtım yazısından dolayı kitaptan soğudunuz mu?
@ ''ayhğ bu kitap bayar yahu'' mu dediniz?
@ yoksa ''bana ne be yeah Budizm' den'' mi dediniz?
@ yoksa ''aa evet çok merak ediyordum bu kitabı'' şeklinde bir çıkış mı yaptınız, bana mı öyle geldi?

bırak iç sesini de bana kulak ver; bak senin için yazıyorum bu yazıyı.
kenarından köşesinden miyim yoksa tam ortasından mıyım ben demeyeyim sen söyle ama bir kitap gurmesi olarak ben tavsiye ediyorum bu kitabı.
zaten sayfa sayısı az, okuyuver anacım nolacak, bilgilen-kültürlen.
hem insanlığına da katkısı olacak bu kitabın.
gerçi bu yaşına kadar insaniyetten nasibini alamamışsan bu kitap sana ne katabilir onu da bilemem ;)

@ ama sana bir şey itiraf ediyim mi: ilk defa bir kitabı okurken defalarca X işareti koyup :( ifadesi koydum cümlelere, sayfa kenarlarına.
çünkü benim din görüşümle ve inanış kültürümle tezat durumlar mevcuttu. misal; din adamları olarak dileniyorlardı ve bu ifade defalarca geçiyordu.
neyse ki Siddhartha, tez elden doğru yolu buluyor (ama Müslüman olmuyor :) ) ve saçmasapan ifadeler son buluyor.
@ kitap öyle bir kıvamla devam ediyor ki yeni bir işaret metodu geliştirdim ve artık paragrafların yanına 5★ veya 10★ işareti koymaya başladım.
o biçim HAS bi kitap yani bu.
@ o çok beğendiğim altını çizdiğim cümleleri bu yazımda değil ama ilerleyen dönemlerde paylaşacağım. ama benim paylaşmamı beklemeden sen de okuyabilirsin bu kitabı; müsaade benden var yani ;)

EZCÜMLE;
TAVSİYEMLE!...

7 Ekim 2014 Salı

DUBLÖRÜN DİLEMMASI... Murat Menteş



DİLEMMA = İKİLEM

Kitaba dair didaktik bilgiler:
Yazarı: Murat Menteş ( "Romanı, saatte 300 km. gidebilen bir spor araba gibi tasarlıyorum. Dileyen okur yavaş yol alabilir, fakat hızlı okunmaya elverişli bir anlatımı benimsiyorum." diyor, yazarımız M.Menteş ve kesinlikle çok hızlı seyreden bir romanla karşı karşıyayız. Ayrıca yazarımızın kitaplarındaki doyumsuz üslubuna -doğal olarak- doyamayanlar için, güncel yazılarını, bir acayip site olan Afili Filintalar da bulabilirsiniz. Kaldı ki bir mükemmel ve sevdiğim kelime olan ''Afili'' sıfatının başına gelivermesiyle sempatimi kazanan bu canciğer Filintalar grubu, Dublörün Dilemması' nda geçen liseli çetenin de müstesna adıdır. )
Sayfa Sayısı: 263
Yayın evi: İletişim Yayınları (Kirpi) 
Kapak fotoğrafında yer alan sağ baştaki fani: Alper Canıgüz ( malumunuz odur ki kendileri, son zamanların en çok okunan yazarlarından bir diğeridir. Ve A.Canıgüz kitaplarını da ilerleyen günlerde okuyup yorumlayacağım. )

Kitaba Dair Ayşece Bilgiler:
Çok nüktedan 
Gayet zeki 
Mümkün mertebe hazır cevap 
Sempatik ölçüde sıradışı 
Bol bilgili 
Tereyağı gibi sürükleyici  
Valla bak! 
Abartıyorsam noliyim! 
Okuyun ya okuyun! 

demelerim ve övgülerim bilmem ki senin nezdinde yeterli midir sevgili ve saygıdeğer okuyucu ama ben bu kitaba bayıldım da ayıldım, tekrar okudum da tekrar hayran kaldım; o derece yani.
Bundan böyle sıkı bir M.Menteş takipçisi olacağımdan eminim. Zira diğer kitapları da kütüphanemde yerini almış durumda. Güz Okuma Şenliği 2014 kapsamında yazarın sadece bu kitabına yer verebildim ama ara soluklanmalarda veya zeka pırıltısıyla karışık hafif meşrep kahkahalara ihtiyaç duyduğum herhangi bir acil durum anında,
 camı kırıp kullanmak üzere M.Menteş beyni ve kitapları yanımda!

6 Ekim 2014 Pazartesi

Nietzsche Ağladığında


Kitaba dair didaktik bilgiler:
Yazarı: Irvin D. Yalom (Rus kökenli Yahudi asıllı ABD'li psikiyatrist, varoluşçu, psikoterapist, yazar ve eğitimci.)
Sayfa Sayısı: 374
Yayın evi: Ayrıntı Yayınları (Dinozor) 
İngilizce' den çeviren: Aysun Babacan (kendisini tebrik ediyorum; müthiş düzgün, akıcı, güzel bir çeviri olmuş.)
Arka Kapak Yazısı:
Yoğun ve sürükleyici olan yeni bir düşünce romanı sunuyoruz: Nietzsche Ağladığında. Edebiyatla da düşünülebileceğini gösteren müthiş bir örnek...


Sahne Psikanalizin doğumu arifesindeki 19. yüzyıl Viyana' sı. Entelektüel ortamlar. Hava soğuk. 

Aktörler Nietzsche: Henüz iki kitabı yayımlanmış, kimsenin tanımadığı bir filozof. Yalnızlığı seçmiş. Acılarıyla barışmış. İhaneti tatmış. Tek sahip olduğu şey, valizi ve kafasında tasarladığı kitaplar. Karısı, toplumsal görevleri ve vatanı yok. İnzivayı seviyor. Tanrı' yı öldürmüş. "Ümit kötülüklerin en kötüsüdür çünkü işkenceyi uzatır" diyor. Daha sonra, "Kendi alevlerinizde yanmaya hazır olmalısınız: Önce kül olmadan kendinizi nasıl yenebilirsiniz?" diyecek. Ümitsiz.


Breuer: Efsanevi bir teşhis dehası. Ümitsizlerin kapısını çaldığı doktor. Psikanalizin ilk kurucularından. Kırkında, bütün Avrupalı sanatçı ve düşünürlerin doktoru olmayı başarmış. Güzel bir karısı ve beş çocuğu var. Zengin. Saygın. Hayatı boyunca "ama" pozisyonunda yaşamış biri.
Freud: Breuer'in arkadaşı. Henüz genç. Geleceği parlak. Şimdi yoksul.
Salomé: Erkeklerin başını döndüren kadın. Çekici. Özgür. Evliliğe inanmıyor. Bazen aynı anda birçok erkekle beraber oluyor. Sanatçıları ve düşünürleri tercih ediyor. Kırbacı var.

Konu Ümitsizlik. Bir gün, erkeklerin başını döndüren kadın, Salomé, Nietzsche' den habersiz Breuer' e gelir. "Avrupa' nın kültürel geleceği tehlikede, Nietzsche ümitsiz. Ona yardım edin" der. Breuer, Salomé' yi tekrar görebilmek umuduyla "peki" der. Ve varoluşun kader, inanç, hakikat, huzur, mutluluk, acı, özgürlük, irade... ve neden, nasıl gibi en önemli duraklarından geçen bir yolculuk başlar... Kendisiyle ve hayatla yüzleşmekten çekinmeyenlere...


Kitaba dair Ayşece bilgiler:
@ Uzun arka kapak yazısını paylaşıp sizi yormak istemezdim lakin kitabı çok iyi özetlemiş, paylaşmadan edemedim.
@ Bir kitap kurdu olduğum için bu kitabı mutlaka okumalıyım diye, bu sene 2. si düzenlenen Trabzon Kitap Fuarından almıştım.
@ Almak ve okumak için çok da hevesli değildim doğrusu. Sırf ''bari bilgim olsun, okumadım demeyeyim, okumalıyım diye de içime dert olmasın'' diyerek aldığım bir kitaptır.
@ Tanıtım yazısından yer alan ''Kendisiyle ve hayatla yüzleşmekten çekinmeyenlere...'' cümlesi beni etkilemişti ve beklentimi yükseltmişti.
@ Bu cümle ile iddialaşıp ''Okuyalım bakalım ne verebileceksin bana?'' dedim.
ve
@ Okudukça ba-yıl-dım bu kitaba!
@ Allah biliyor ya Nietzsche' ye çok ön yargılı yaklaşmışımdır her zaman. Ne de olsa hiççiliğin, umutsuzluğun babasıydı... Yani ben öyle sanıyordum. Halbuki düşündüklerimden çok farklı bir insan ve düşünürmüş. Çok gerçekçi, çalışkan ve hatta düşündüğümün aksine -yaşadığı hastalıkların kendisini engellemesine izin vermeyip hayatına hastalıklarını kabullenerek ve hatta olumlamalar yaparak üretmekten vazgeçmediği için- gayet uyumlu biri imiş.
@ Dolayısıyla, Nietzsche' nin kaleme aldığı ''Böyle Buyurdu Zerdüşt'' kitabını da okuyacağım İnşaAllah.
@ Altını çizdiğim cümleler ve hatta yuvarlak içine aldığım bölümler ve hatta hatta direkt sayfanın sağ üst köşesine yıldız işareti koyarak tekrar okuyacağım yerler çokça var ama sizi boğmak niyetinde olmadığım için yazmıyorum.
@ Ama şunu ekleyebilirim; 312. sayfa, 12. bölüm, romanın dönüm noktası konumunda ve sabaha karşı okurken ''neeee, nasıl yaniii, yaaaaaa, süperrrr'' dememi sağlamıştır :)
@ Ve son not: HAKİKATEN KENDİMLE ve HAYATLA YÜZLEŞMEMİ SAĞLADI! KENDİMİ OKUDUĞUM ÇOK YER OLDU.

Kütüphanemdeki KIYMETLİ KİTAPLAR arasında yerini aldı.

Nietzsche' ciğim ve Sn. Yazar Irvin Yalom;
Sevgiler, saygılar, hürmetler benden size!

5 Ekim 2014 Pazar

New York' ta Beş Minare

Vizyona girdiği zaman sinemada izlediğim filmi bu kez evde Tivibu' da izledim.
Neden 2. kez izledim? Çünkü filmi unutmuştum ve ''New York'ta Beş Minare'' adını çok beğenmeme rağmen sinemada izlediğimde filmi beğenmemiştim. Du bakiyim bi daha izleyeyim, epey para yatırılmıştı bu filme, çok da yankı uyandırmıştı, neymiş bunun esbab-ı mucibesi? dedim ve tekrar izledim. Çok da iyi yapmışım. Güzel filmmiş yahu. Sanki sinemada izlerken hiç anlamamışmışım filmi gibi hissettim.
Çekimler, replikler, verilmek istenen mesajlar, İslamiyet' e yaklaşımı vs ile kesinlikle takdiri hak eden bir film.
Misal:
''İnsan doğarken ezanı okunur namazı kılınmaz, ölürken namazı kılınır ezanı okunmaz ki doğarken okunan ezan öldüğünde kılınacak namaz içindir.İşte hayat bu kadar kısa sürelidir...'' repliği ve bilgisi, normal zamanda aklımızdan çıkabilecek iken bu film sayesinde ve görsellerle desteklenerek akılda yer ediyor.
Ve içimde iz bırakan diğer bir diyalog ise nezarette yanlış yere alıkonulan Hacı Gümüş' ün ( Haluk Bilginer), gerçek suçlu ile olan İslamiyet diyaloğu... Hacı Gümüş şöyle diyor: 
''İslamiyet dini, terör veya adam öldürmek dini değildir. İslamiyet dini, hoşgörü ve güzellik dinidir. Öyle ki, Peygamber Efendimiz, başta olduğu 23 sene boyunca sadece 2 ay savaşmak zorunda kalmıştır. O da, Müslümanların canını-malını-namusunu korumak içindi.''

Hala izlemediyseniz ve filme dair kuşku duyuyorsanız, bence izlemelisiniz.

Filmin konusuna bi göz atalım tekrar:
''Kırmızı bültenle aranan ve adı fenomene dönüşmüş dinci bir örgütün lideri Deccal kod adlı bir suçlunun ABD' de yakalandığı bilgisi gelir. Onu teslim almak için başarılı iki polis New York' a gider. Bundan sonrası kolay görünür. Ama hiçbir şey görüdüğü gibi değildir. İstanbul, New York, Bitlis üçgeninde geçen hikâye, yakın dönemin Türkiye' sini sorgularken, 11 Eylül 2001 saldırıları sonrası ABD ve dünyanın İslam' a karşı gelişen paranoyasının altını çizecektir.''

İYİ SEYİRLER...
(Laf aramızda canım feci cips ve gazoz ikilisi çekti. Artık kola içmiyoruz; değil mi??? )

2 Ekim 2014 Perşembe

yayın (bu) başlığı



2 ekim 2014 perşembe
01:37
şu hayatta hiç bir zaman hiç bir şey dört dörtlük olmuyor.
unutma bunu.
o nedenle de zorlama hiçbir şeyi.
her şeyin kafandaki veya hayalindeki gibi mükemmel olmayacağını sok aklına.
onlar senin kafanda veya hayalde güzeller zaten.
gerçekleştikleri an hepsi 'gerçek' olacağı için,
somut bir hal alacakları için,
neredeyse elle tutulur gözle görülür bi boyuta ulaştıkları için
artık 'senin' oldukları için
hiçbir efsuni özellik taşımayacaklar
ve bu nedenle
'sıradan' şeylere dönüşecekler.
işte bu nedenle
gece yatmadan evvel saatlerce kurma kafanda
dönüp durma yatağının içinde
gerçekleşmemiş şeylere zıbın biçme
şöyle mi olur yoksa böyle mi diye vaktini saçma sapan şeylere harcama.
bırak ne olacaksa olsun.
kaldı ki zaten öyle olacak.
yani sen her ne kadar bir şeyleri dört dörtlük yapmaya çalışsan da
her şey olması gerektiği 'kadar' olacak.
çok düşünme ki kendine çok fazla sorumluluk yükleme.
zaten yaşayarak yeterince sorumluluk alıyorsun
her şeyi kıyı bucak düşünerek neden sorumluluğunu artırıyorsun?
böyle boş düşünme seansları sonucunda ne oluyor biliyor musun:
kendi hayatını 2, 3 misline çıkarmakla kalmıyor
mevcut dünyandaki ve hayalindeki insanların da yükünü sen çekiyorsun.
sal kendini de insanları da
ne sen dört dörtlüksün ne de bu dünyanın sensiz dönmeme ihtimali yok.
her şeye her olaya hakim olamazsın
her şeyi yoluna koyamazsın
zaten bunlar olası ihtimaller de değil.
karmaşalar, olumsuzluklar bu evrenin gelmiş-geçmiş-gelecek-yaşanılan en büyük gerçeği.
son olarak:



bu yazıyı okuyan ''sen de şimdi şu yukarıdaki zerrelerden birinin üstünde oturmuş
canını sıkıyorsun ona buna değil mi?'' diyor bana İlker Kaleli
ve ben de aynen sana şutluyorum.

?

seni hiç terk etmeyeceğimi söylesem
beni sevebilir misin?