28 Nisan 2013 Pazar

Bak Şimdi Pıtırcık...

Bak Şimdi Pıtırcık,
Mutlu olmak çok mu zor?
Hayır. Aksine mutsuz olmak çok zor.
İnsan diretiyor mutsuz olmak için.
Nasıl mı?
Etrafındaki güzellikleri görmeyerek.

Şimdi ben biraz evvel HUGO Filmini izledim ya, izlerken aklım-kalbim-hayal dünyam nerelere gitti bir bilsen.

O ho ooo Paris' te yaşamadığım mı kaldı; tek başıma kendi dünyamı kazandığım ve yaratmadığım mı kaldı ... neler neler bir bilsen!

Ve bu durum beni çok mutlu etti, canlandırdı. Yüzüme gülümseme yayıldı film boyunca.

Sonra aklım kendi zamanıma geri döndü ve neler yapabileceğimi tahayyül ettim. Akabinde, yapmışım gibi de mutlu oldum.

Hani Seyahat Yap Sıhhat Bul yazımda bahsetmiştim ya, insan beyni o kadar muazzam bir güze sahip ki,  istediğini hayal edebiliyor, bulunduğun sıkıntılı durumdan çıkabiliyor, hayata güzel gözlerle bakabiliyor, iki adım ötendeki mesafeye giderken dünyayı keşfe çıkmış gibi heyecan duyabiliyor, mutlu olabiliyorsun.

Ya da bu durum sadece benim gibi Polyanalar' a özgü :)))

Karıştırma Pıtırcık; bunun adı ''hayal dünyasında yaşamak'' değil; ''hayallerinden aldığın olumlu enerjiyi gerçek dünyana yansıtmak.''

O enerjiyle reklam arasında kalktım ayağa ve odama yöneldim. Çünkü odam feci dağınık durumda ve anla Pıtırcık, odam ne kadar berbat bi halde ki toparlamak için böyle büyük bir enerjiye ihtiyaç duyuyorum ;)

Hatta odamın ''önceki'' ve ''sonraki'' hallerini sizinle paylaşmayı düşündüm ama sonra utancımdan vazgeçtim :)

Neyse...

Derken, anneşimin bugün Köşk dönüşü yol kenarından alıp evde bir bardak su içine koyduğu aşağıdaki güzellik, TV' nin yanında dikkatimi çekti.


Öyle de güzel kokuyor ki anlatamam! Keşke görüntüsü gibi kokusunu da yollayabilsem size...

Mutluluk bu kadar ucuz işte.

Nimet de bir o kadar bol!

Benim annem böyledir. Bayılır doğaya, hayvanlara, çiçeklere ve hatta sadece yeşil olan otlara-çimenlere. Bizim evde mutlaka her gün, çiçeğin/çiçeklerin/otların( :) ) boyutlarına göre bir çay bardağı, su bardağı, kavanoz veya çok büyükse de vazo içinde güzellikler olur TV' nin yanında, mutfakta, elektrikli ısıtıcının üzerinde... vs. Aynen şuradaki Cıvıl cıvıl Sarı Çiçeklerde olduğu gibi...

Ve yine annem demiştir ki: ''Napiyim ben tablodaki çiçekleri? Aslını alır koklarım, canlı canlı da izlerim. Başka şeylerin tablosu yapılmalı.'' Çok mantıklı bulmuşumdur bu cümlesini.

Ne bileyim, öyle işte...

Mutlu olun yani,

Bi gülümseyin yaa, bu bile yeter.

''Ben zaten çok gülümseyen biri değilim, Ben zaten pek dışa dönük biri değilim, Ben hep böyle durgunum ...''
bıdı bıdıları külliyen bahanedir ve gerçeği yansıtmaz.

Kaybetmezsiniz, Sadece kazanırsınız... GÜLÜMSERSENİZ!

Allah' a emanet olun.

Sizi Seviyorum! :)

27 Nisan 2013 Cumartesi

''HUGO'' Filmi (Martin Scorsese)


Kanallar arasında dolaşırken rastladım Hugo' ya ve takılıp kaldım.

Ne de olsa ekranda Jude Law vardı ve beraberindeki çocuk da TV ile gayet uyumlu bir simaya sahipti.

Film ''beni izle'' diyordu.

Eski zamanda geçiyor olması, kostüm ve dekorlar ve ne yalan söyleyeyim Jude Law ( :) ) ısrarla beni TV karşısında oturttu.


İyi ki de öyle olmuş. Biraz önce dediğim gibi eski zamanda geçen ve içinde Paris' in olduğu filmler bana hep çekici gelmiştir. Ayrıca bu filmde, baş rollerde iki çocuğun ve özellikle, benim kadar kitapları çok seven bir kız çocuğunun da olması ayrı bir cazibe sahibi kıldı bu filmi.

Tam anlamıyla olmasa da ve filmi kategorize ederken dahil edilemese de az biraz fantastik hava da hakimdi filme. Ne de olsa Martin Scorsese yapımı bir film. Filmin sonundaki yazılarda M.Scorsese adını görünce ''Tabi yaa'' dedim.

Film, gayet güzel, sıcak, sürükleyici, sevgi dolu, cesaret verici, fantastik yapıya sahip öğeleriyle ilgi çekici bir film. İzlemeye değer bir film. Beni mutlu etti.



''MOMO''  ve  ''BÜYÜK BALIK'' tan sonra, Brain Selznick' in sihir temalı çocuk romanından uyarlanan ''HUGO'' nun İlgi alanıma girmesi ve algıda seçiciliğe maruz kalması bakımından dikkatimi çekmesi ve karşıma çıkması gayet normaldi aslında. 

Filmin Konusu:
Paris tren istasyonunun duvarları arasında yaşayan ve saatlerden sorumlu olan kimsesiz bir çocuğun, bir gün saati tamir etmeye teşebbüs etmesiyle yaşadığı gizemli macerayı konu ediyor.


Filmde küçük bir rolle karşımıza çıkan Jude Law' ın dışında Ben Kingsley  Christopher Lee  Emily Mortimer Sacha Baron Cohen gibi önemli isimler de yer almakta.

Filmin Fragmanı:



İzledim. Beğendim.

İYİ SEYİRLER...

Trabzon'a Bahar Geldi; Sizin Orda Durum Nasıl? :)

Tescilliyoruuuuummmm: Bahar Geldi!
Eğer ki ben üşümeden açık havada vakit geçirebiliyorsam, güneş kemiklerimi ısıtma kapasitesine kavuşmuşsa Bahar geldi demektir :)
Çok nane molla, hemen üşüyen, hasta olan, hapşırmaya başlayan biri olarak size bunları söylüyorsam rahaaat rahaaat dolaşabilirsiniz demektir.
Dün ve bugün hava müthişti Trabzon' da.
Hava durumunu takip eden biri olmadığım için ülkemde hava durumu nedir bilmiyorum ama umarım sizin oralarda da bahar, tüm güzelliği, cıvıltısı, enerjisiyle gelmiştir.








Trabzon' daki Atatürk Köşkü' nü bilen var mı aranızda?
Trabzon' un mutlaka görülmesi gereken yerlerinden biridir; hem mevki hem köşk hem tarih hem güzellik olarak. Zaten sürekli yerli ve yabancı turist kafileleri, otobüslerle ve turlarla yaz-kış demeden şenlendiriyorlar hem köşkü hem de güzelim bahçesini.
Farklı bir husus olarak ise; stüdyo fotoğraflarının yerini artık açık hava çekimleri aldığı için köşkün kendisi ve muazzam bahçesi ziyaretçilerin yanısıra düğün, nişan, mezuniyet gibi kutlama organizasyonlarına fotoğraf çekimi için mekan oluyor.
Mesela sırf bugün 3 saat içinde 3 adet düğün çifti, 2 adet nişan çifti ve bir kaç tane mezuniyet öğrencisi için çekim mekanı oldu.
Neşe öyle doruktaydı ki insanın keyiflenmemesi, bu heyecanlara dahil olmaması mümkün değildi.
Ve hatta insanın evlenesi, nişanlanası, aynı coşkuları yaşayası geliyor :)
Neyse... Dün annem ve yeğenimle, bugün ise annem, ablam ve yengemle vakit geçirdim köşkün ferah, temiz havalı, nezih bahçesinde.
Dün yeğenim de bizimle olduğu için onunla çok eğlendim; gerek oynayarak gerek onunla laf düellosuna girerek :)



                                    Köşkün bahçesinde yer alan havuzun kuş figürlü çeşmeleri çok hoşuma gitti:
                                           



 Fotoğraf canlılığı tam yansıtmıyor ama bu yol öyle güzel bir yol ki! Ayrıca çiçeklerin kokusu, parfüm gibi siniyor üzerinize...
                                     


                                     Kırmızı kırmızı kirazlar, göz kırpıyorlar. Tabi ki bu detayı annem fark etti :)
                                     


                                                 Sarı sarı güller, lilaların morların arasına farklılık katmışlar:
                                      


İşte köşkün, saatlerce otursanız da sıkılmayacağınız, çeşit çeşit çam ağacı kokusuna ve görüntüsüne doyamayacağınız bahçesi:
                                      


                                                                    Köşke bir de bu açıdan bakın:
                                      



                                                                            Gözümden kaçar mı hiç?..
                                     


                                                                           Bunun adı keyif :)
                                    


Uzun sözün kısası, Trabzon' a gelirseniz Atatürk Köşkü' nü görmeden, bu keyfi tatmadan gitmeyin.

26 Nisan 2013 Cuma

Hayırlı Cumalar :)


Geldik yine mübarek Cumalardan birine.

İnsanın, mutsuzken bile mutlu olması gereken;

mutlaka değerlendirmesi gereken bir gün.

Rabbimize, onca nimetinin yanında bir de böyle -tabiri caiz ise- ''ekstra fırsat'' niteliğinde nimetler sunduğu için bize ne kadar şükür etsek ve mutlu olsak azdır :)

Çok nimetliyiz çok!

Elhamdülillah! :)

Belki uzun süreli ibadet yapamıyoruz ve bugün de yapamayacağız.

Ama birilerine hayır duası yollamak, birilerinin Cuma' sını kutlamak, birilerinin hayır duasını almak da çok kıymetli; özellikle bugünün içinde.

Cep telefonu mesajı yollayabiliriz, arayıp sesimizi duyurabilir ve hayır duası isteyebiliriz, güzel sesimizle güzel enerjimizi iletebiliriz.

Bu da bir çeşit ibadet olmaz mı?

Günümüzün Duası, Kendim adına ve Sizler için:

''Rabbim bizi dualı bir hayat yaşayan,duasını hayatına taşıyan, başkalarının duasını alan ve duası kabul olan kullardan eylesin. Amin.''

:)

'' Big Fish'' Filmi ( Büyük Balık )

Masal gibi bir film.
Romantizm tam tadında...
Fantastik kısımlar tam tadında...
Neşe tam tadında...
Gizem tam tadında...
Merak uyandırma tam tadında...
Sürükleyiciliği, hoş vakit geçirtmesi ise sonsuz.
Filmin konusu şöyle:
William, babası amansız bir hastalık nedeniyle ölüm döşeğinde olduğu için, evine geri döner. Babasını yakından tanımak için, renkli bir kişiliği olan adamın gençliğinde yaşadıklarına dair öyküler toplamaya başlar. Babasının, gençliğinde gezgin bir satıcıyken yaşadıkları bir bulmacanın parçaları gibi yerine oturacak ve anlaşılması güç olan adamın yaşamını en masalsı yönüyle zaferleri ve zaaflarıyla ortaya çıkaracaktır.
Fragmanı:
 


Filmi izlerken ara ara gözlerim doldu.

Yönetmenliğini Tim Burton' ın üstlendiği bu harika filmin yapım yılı 2004.

Genç Edward Bloom karakterini canlandıran Ewan Mc Gregor harikalar yaratmış.
Film boyunca yüzünden eksik etmediği bir gülüşü var ki, insanı rahatlatıyor.

Yeterince zor ve sıradan olan hayatımızı, hayal gücümüzle renklendirsek çok daha güzel olur, di mi? ;)
Bence filmin özeti bu.


Filmden Beğendiğim Replikler:

'' Bazı balıklar yakalanamaz. Büyük veya hızlı olduklarından değil. Farklı bir yönleri olduğundan...''

''Bazen yakalanamayacak bir kadını yakalamanın tek yolu, ona nikah yüzüğü vermektir.''

''Birbirini çok iyi tanıyan iki yabancı gibiydik.''

'' - Çok büyüğüm.
- Belki de büyük değilsin.  Belki bu kasaba küçük.''

''Irmaktaki büyük balığın, yakalanmadığı için büyük olduğunu söyledi.''

''Okulda da bir şey ne kadar zorsa, kazanılan ödülün o kadar büyük olacağını öğrenmiştim.''

''Din hakkında konuşmak kabalıktır. Kimi inciteceğin belli olmaz.''

''Bir şeyin habercisi değillerse rüyalarımı hatırlamam.''

''O gece, şeytani veya kötü olarak nitelendirilen şeylerin, sadece yalnız ve kaba olan şeyler olduğunu öğrendim.''

''Çok bir şeyin olmayabilir ama neyin varsa, çok var.''

'' - Beni tanımıyorsun bile.
- Tanımak için koca bir ömür var.''

''Kader döner dolaşır ve insanı gafil avlar.''

''Yaşı ilerledikçe, insanın algılaması değişir.''


İYİ SEYİRLER...

22 Nisan 2013 Pazartesi

.'' G.I.JOE - MİSİLLEME'' Filmi



Şimdiiiiii ne diyeyiiiiim

Eminim G.I.Joe hayranları vardır ve ne olursa olsun izlerim diyenler.

onlara bi diyeceğim yok; gidin ve izleyin ama benim gibi iyi film izlemek isteyenler gitmesinler :)

aradaki farkı bilmem anlatabildim mi? :)

öyle saçma salak cümleler,

öyle yapay diyaloglar,

öyle yapmacık sahneler ve oyunculuklar var ki filmin aksiyon içeriğinden soğuyor insan.

zaten kurgu ve sahneler o kadar abartılmış ki, cüneyt arkın' ın filmlerde anadolu hisarından rumeli hisarına atlaması hafif kalıyor.



ama hakkını yiyemeyeceğim bir şey varsa, o da yukarıdaki sahnedir.

hem bu yar' daki dövüş sahneleri hem de bu yar' da yer alan tapınaktaki dövüş sahneleri oldukça etkileyiciydi.

sanırım filmden geriye sadece bu sahne kalıyor.

ben söyledim, gerisi size kalmış.

''Sabit Kanca'' Filmi ( ıyyyyyyyyyy :( )


paranız ve zamanınız kıymetli ise bu filme gitmeyin.

ke sin lik le gitmeyin.

genelde erkekler komik zannederek gider bu tür filmlere ama ne şakalar şaka ne de sahneler komik.

yazık ki ne yazık bu filmin çekimi için de gişesi için de izlemesi için de verilen paraya ve zamana.

recep ivedik gibi bir karakter ortaya çıkarmaya çalışmışlar ama sıfır ötesi bir film!

recep ivedik bile bu filmin yanında oscar ödülünü hak eder.

siz anlayın bu filmin kalitesizliğini ve ne derece boş olduğunu.

benden söylemesi....

21 Nisan 2013 Pazar

''Momo'' ... Michael Ende



Kitap dediğin böyle olmalı: farklı!
Hem çocuklara, hem gençlere, hem de yetişkinlere hitap eden nadir kitaplardan biri ''Momo''.
Kitabın Kütüphane Bilgi Kartında 1. Fantastik Roman 2. Gençlik Felsefesi yazıyor.
 Zaten bu arama özellikleri de direkt dikkat çekiyor.
Bu tarz fantastik ve felsefi özellikleri bir arada bulunduran kitaplara insan biraz ön yargıyla yaklaşıyor. Nasıldır? Saçmalamış mıdır? Kurgu ve mantık hataları yapmış mıdır? gibi...
Ancak ''Momo'', bunları aşan bir kitap olmuş.
 Günümüz dünyasında insanların kendilerine, çocuklarına, sevdiklerine, diğer insanlara vakit ayıramaması; hayatı bir koşturmaca şarlatanlığına dönüştürüp yine de zamanı iyiye ve güzele yönelme şeklinde kullanamaması, sürekli zamansızlıktan şikayet etmesi ve hayatını da heba etmesi konularını çok güzel bir kurgu, nokta atışı tespitler ve vurucu cümlelerle işliyor.
''Momo'', Avrupa Gençlik Kitap Ödülü Şeref Listesi' ne girmiş ve tam 38 dile çevrilmiş.
Tanıtım cümlesi şu:
''MOMO
ya da zaman hırsızlarının
ve çalınmış zamanı insanlara geri getiren çocuğun tuhaf öyküsü''

Arka kapak yazısından bazı cümleler:
''Momo, karşısındakileri aptal insanların bile aklına parlak düşünceler getirtecek şekilde dinlerdi...''

''Yaşanılan gün içinde çok büyük bir sır vardır; bu büyük sır, zamandır.
Onu ölçmek için saatler ve takvimler yapılmıştır; ama bunlar hiçbir şey ifade etmez. Herkes çok iyi bilir ki bazen bir saatlik bir süre insana ömür kadar uzun gelirken, bazen de göz açıp kapayıncaya kadar geçip gider. Çünkü zaman, yaşamın kendisidir. Ve yaşamın yeri yürektir.''

'' Zamanınızı çalıyorlar sevgili dostlar, kendi istekleri uğruna sizi kandırıyor ve zamanınızı çalıyorlar...
Ey insanlık, dinle ve anla!..
Aç gözünü, tetikte ol!..
Zamanınızı çalıyorlar.''

Kitabın İçindekiler kısmının başlıkları dahi çok hoş ve farklı. Bazıları:
# çok kişiye anlatılan öyküler ve tek bir kişiye anlatılan öyküler
# hesap yanlış, ama geçerli
# bir yığın hayal ve bir kaç düşünce
# iyiler toplanamadı, ama kötüler toplandı
# korku büyük, ama cesaret daha büyük
# gelecek geriye bakmadan görülebilirse
# kuşatılanlar karar vermek zorunda
# yeniliklerin başlangıcı olan bir son ...

Kitabın koyu kırmızı mürekkeple yazılmış olması da dikkat çekici ayrı bir unsur.
Ve ayrıca çeşitli çizimler de var ''Momo'' da.

''Momo'', 303 sayfa ve Kabalcı Yayınevi' ne ait.


Momo' nun yol rehberi kaplumabağanın adı Kassiopeia.
Kassiopeia ne demekmiş?:
 Cassiopeia (Kraliçe takımyıldızıKoltuk takımyıldızı ya da basitçe W), modern 88 takımyıldızdan biridir. Ayrıca, Batlamyus'un listelediği 48 takımyıldızdan biriydi.


Son Sözüm: Farklı bir kitap okuyayım ve değişik bakış açıları kazanayım, yeni bir göz kazanayım diyorsanız kesinlikle okumalısınız.

Sevgilerimle...

20 Nisan 2013 Cumartesi

Günün Fotoğrafları Bunlar Olsun mu?

belki benzer fotoğrafları sık paylaşıyorum ama bana her defasında çok farklı, çok kıymetli görünüyorlar.

doyamıyorum onlara ve onlara bakmaya.

parayla satın alınamayacak ucuzlukta ve nadidelikte ve sıradanlıktalar.

parayla satın alıp da bir süre sonra kenara bıraktığımız en pahalı her şeyden daha  doyurucu ve ''tebessüm ettirici''ler.

özlemle hatırlanacak ve dahi yıllar boyunca ''anımsanacak''lardanlar.

daha şimdiden iç ''çektirici''lerdenler.

en kıymetlisi ise ANNEMLE YAŞANAN KIYMETLİ GÜNLERe aitler.


canım annemin yeşil denizi...




canım ablamın har'lamaya doyamadığı sobası...




canım yeğenlerimin yaktıkları ateşle ortalığı egzotik bir dağ havasına büründürmesi...




miniklerimle oynadığım saklambaçta sığındığım fındıklıkta ''nasıl olsa beni burada bulamazlar'' diyerek çektiğim fotoğraftan başımı kaldırınca ebe olan yeğenimin ''seni gördüüüüüüm'' diyerek pis pis sırıtması :)




Rabbimin bu nimetleri bizlere bahşetmesi...




''gitmek istedin ve gittin.''

insanın her gitmesinin sebebi, gitmeyi istemesi değil...

şu soğuk geceye, bu şarkı çok iyi geldi.

19 Nisan 2013 Cuma

Günler Geçeeeer Gider

Bugün günlerden mübarek Cuma idi. Ne yazık ki erken saatlerde Cumanızı kutlayamadım, yazamadım ne bloguma ne facebook ne de twitter adresime. 

Cumanızı böyle kutlamaktı niyetim.

Gün biterken ancak geçebildim bilgisayarımın başına.
Yorgun geçirdiğim bir gün oldu ama çok kıymetli, güze bir yorgunluk oldu benim için.
Hele ki akşam üstü duşumu alıp da dinlenmek için yatağa girdiğimde öyle tatlı bir uyku haline büründüm ki Allaaah! Uzun süredir böyle tatlı-şeker-bal uykunun tadına bakmamıştım. Bilirsiniz böyle uykuları.

Yurt çapında devam eden soğuk Nisan ayının, Trabzon' da da hüküm sürdüğünü söylemiştim. Bugün de hava soğuktu ama sabah yataktan kalktığımda ne göreyim; güneş! Gece geç yatmama rağmen sabah erken kalkabildim böylece. Erken dediğim saat de 9:30 bu arada :) Kaç gündür öğlen 2' ye dek uyuduğum için -takdir edersiniz ki- 9:30 çoooook erken bi saat! :)

Uyanmamla, bıcır bıcır yeğenimin kapımızı tıklatması bir oldu. E o geldikten sonra uyumam da mümkün oldu.
Bugünün şanslı ''bakıcısı'' bendim :)
Miniğimin TV' de çizgi film izleyerek beynini süngerleştirmesine gönlüm razı olmadı, olaya el koydum ve sulu boya faaliyetine girişmeye karar verdim. Ancak öncesinde, yeğenimin bizim evde ortaya çıkardığı sanat eserinde ilerleme kaydettik. Evde oyuncak ve kepçe kalmayınca, tuvalet kağıdı rulolarına başvurduk :)
önce buydu
sonra buna döndü :)


Yeğenimle muhabbetin dibine vurup yaptığım sulu boya sanat faaliyetleri, yaşça büyük diğer yeğenimin de gelmesiyle ikisini birbirine havale edip mutfağa kaçmamla son buldu.

sanat faaliyetleri yoğun bir şekilde devam ederken...


sanat faaliyeti neticeleri... ok çıkardığım şaheser şahsıma aittir :)

En nihayetinde de ailemizin en nazlı bebeği(!) sevgili erkek kardeşim de uyanınca, başımda 3 erkekle günü nasıl yaşadığımı anlayın.

Gün içinde ara ara dilime ''Ömrümce Hep Adım Adım Her Yerde Seni Aradım'' şarkısı dolandı ve Cuma kutlama yazımla beraber o şarkıyı da sizinle paylaşmak istedim, siz de dinleyin diye.



Sonra kendi kendime ''iyi ama bu güne en iyi Bir İlk Bahar Sabahı Güneşle Uyandın mı Hiç şarkısı iyi gider, asıl onu paylaşmalıyım.'' dedim ve ancak bu saatte paylaşabiliyorum :)



Şimdi söyleyebilirim değil mi?

Hayırlı Cumalar olsun bütün Müslüman Alemine ve dünyaya!
Sevelim, Sevilelim; Bu Dünya Kimseye Kalmaz!

17 Nisan 2013 Çarşamba

Caaanım Kitaplar

Sizlerle tanıştırmak istediğim kitaplar var.
Ben de onlarla bu yaz tanıştım.
Basım yılları çok eski olanlar var içlerinde.
Sayfalar, eski kitapların saman sarısından.
Bu yaz köye gidişlerimin birinde, komşumuzda misafirlikte iken TV dolabında gördüm aşağıdaki kitaplardan birini. 
Elime aldım, inceledim. Çok eski olması ilgimi çekti.
İlgilendiğimi gören komşu kızı,  böyle kitaplarda elinde çok olduğunu söyledi ve ricam üzerine elindeki diğer kitapları da getirdi. Şaşırdım.
Hikaye şuymuş:
Başka bir komşu tam 3 çuval kitap getirmiş liseli komşu kızıma. İçlerinde ansiklopediler, dil sözlükleri, dil kitapları, hikaye kitapları, romanlar, vs olan bolca kitap. 
Ancak ne acıdır ki komşu kızım sadece aşağıdakiler ve bir kaç tane daha olmak üzere sadece bir kaç kitabı almış, gerisini yakmış. Bunu duyunca içim cız etti, çok üzüldüm.
Neden bunu yaptığını sordum. Hepsini okumak istemediğini söyledi.
İyi ama başkasına veya kendi okuluna bağışlayabileceğini söyledim. Yanıt vermedi.
İstediğim kitapları alabileceğimi söyleyince çok sevindim ve aşağıdaki kitapları aldım.

Bunlar, İngilizce olanlar.
Bazıları sırf alıştırma kitabı ve seviyeleri çok düşük, bazıları ise kelime çeşitliliği bakımından beni zorlayacak türden. Yıllardır kullanmadığım, körelen İngilizceme merhem olmalarını ümit ediyorum.



Bunlar da Türkçe olanlar. Eski yılları çağrıştırıyorlar, değil mi?



Ve bu da, Ara Güler' in çektiği 1954 tarihli bir Eminönü fotoğrafı.



Kitapların hiçbirini henüz okuyamadım. Lakin kıymetlilerim olarak kitaplığımda yer ettiler.
Hem elden ele dolaşıp, çuvallarda depolanıp bana ulaştırıldılar ya gözümdeki yerleri farklı.
Sanki öksüz veya yetim çocuklara sahiplik ediyormuşum gibi.

Bu arada bu kitaplarla ilgili ilginç bir durum da şudur benim nezdimde: 
Bu yaz kitaplığımı ciddi anlamda boşalttım. Dünyevi malların biriktirilmesine karşıyım, söz konusu olan şey kitap olsa bile. Hep kurduğum, kendi evimde duvardan duvara kitaplık hayali beni hayal olarak mutlu etse de uygulamada bunun gereksizliğine karar verdim. Okuduğum kitaplar bende durdukça tekrar tekrar okumayacağıma ve kitaplar durdukları yerde hiç bir işe yaramayıp sadece eskiyeceklerine göre hayallerim sıralamasında  ilk sırada yer alan hayırlı insan olma, başka insanlara -özellikle ihtiyaç sahiplerine- yardım etme hayalim daha ağır bastı. Bunun üzerine 3 koca çanta dolusu kitabı Trabzon' da yeni kurulan Sosyal Bilimler Lisesi' nin boş kütüphanesine bağışladım. Böylece liseli, genç, taze beyinlerde yer edecekti kitaplarım ve daha yararlı olacaklardı. Haa bunu yaparken de içim titredi ama şöyle teselli buldum. '' Ben bu kitapları iyi bir niyetle veriyorsam, mutlaka bana başka bir yerden başka kitaplar gelecek.'' dedim ve akabinde, köyde kitap sahibi olma hadisesini yaşadım. Elhamdülillah. 

O gün ağzım kulaklarımdaydı ( kitapları bağışladığımda da, köyden kitap sahibi olduğumda da :) ).


Not: Okuduğum bütün kitapları bağışlamadım. Kitaplığımda mutlaka yer etmesi gerektiğini düşündüklerim hala kitaplığımda.

16 Nisan 2013 Salı

Şekildeki Çocuklu Aileyi Gösterin?..

bir evin oda kapısının kolundan aşağıdaki gibi bir oluşum sarkıyorsa;




bir evin TV rehberinin ilk sıralarında çizgi film kanalları yer alıyorsa;





o ev nasıl bir evdir?


tabi ki çocuklu bir evdir!




pekiiiiiiii,



o evin çizgi filmlerden sonra en çok izlenen programları futbol maçları ise;





ve aynı evde çok sık parçalanan pantolon diz yerleri olup
hala dizlik kullanılıyor ise;





o ev nasıl çocuklu bir evdir?


haşarı, yerinde duramayan erkek çocuklu bir evdir!

15 Nisan 2013 Pazartesi

''JUDY ve UZUN BACAKLI BABAAAA'' ! :)



İzleyeniniz var mı Judy ve Uzun Bacaklı Baba çizgi filmini?
Şu an ben müthiş duygusal, heyecanlı ve kaybettiği çok değerli bir şeyini bulmuş bir çocuk gibi mutluyum!
Çok severdim bu çizgi filmi! Merakla beklerdim her bölümünü. İlgiyle izlerdim.
Çocukluğumun şekillenmesinde, kurduğum hayallerde Judy ve Uzun Bacaklı Baba' nın etkisi çok büyüktür!
Judy' nin çalışkanlığı, fakir ama disiplinli oluşu, hayatına sahip çıkışı, prensipleri, sadece yatak-çalışma masası-tahta sandalye-tek defter ve kaleminden oluşan odası ve eşyalarıyla başarılı-düzenli bir hayat sürmesi beni çok etkilemişti.
Judy' ye sahip çıkan, hiç tanımadığı Uzun Bacaklı Baba da gözümde hep, her zaman yardıma hazır ama yaptıklarını da göze sokmayan, gizemli beyaz atlı prens olarak şekillenmiştir.
İmrenmiştim Judy' nin hayatına ve destekçisine.

Çizgi film, kitaptan alıntıymış. Yazarı Jean Webster imiş ve asıl adı ''Daddy Long Legs'' imiş.

Ve ''Judy ve Uzun Bacaklı Baba''yı tekrar kısaca izlemek isteyenler veya merak edenler de aşağıdaki 2 videoyu izleyebilirler:

şarkının adı ''What Hurts The Most''. Beğendim.


           

14 Nisan 2013 Pazar

**Havalar Nasıl Olursa Olsun, Bizim Havamız İyi Olsun**

2 haftadır sizin memlekette hava nasıl?
Evi sobalı olan var mı aranızda?
Bahar geldiğinde ev temizliğinin yanı sıra asıl belanın soba kaldırmak olanı bileniniz ve yaşayanınız var mı?

Trabzon' da havalar iyi-güzel-hoş-idare eder- ee olacak o kadar durumlarında devam ederken,
Nisan ayının da başını bitirmiş iken,
Güneşle aramız gayet iken karar verdik evimizdeki sobayı kaldırmaya.
Yaz geliyordu, evde boya-badana yapılacaktı ve evin temizlenmesi gerekiyordu.

Biz de yılların getirmiş olduğu talimatlara uyduk, havaya güvendik ve sobayı kaldırdık.

Ertesi gün ne oldu dersiniz? Tabi ki hava bozdu! Ama ne bozmak!

En bilindik tabiriyle ''Kış geri geldi.'' ve hatta ''Kış mevsiminde olmayan soğuk, İlkbahar mevsiminde oldu.''
Aralık, Ocak, Şubat, Mart aylarında üşümediğim kadar çok üşüdüm şu 2 haftada; özellikle de son günlerde.
Hatta aldığım duş sonrası -normalde de aşırı üşüyen naçiz bedenim- öyyyyle bir üşüdü ki üşümekten uyuyamadım. Burnumun ucu, bildiğin buz tuttu. Buzdolabına soksam burnumu ancaktı.





O gece aklıma gelmedi ama sonraki gece caaanım, emektarım elektrikli battaniyem geldi aklıma.
Üniversite son sınıfta kaldığım evde soğuk günlerde emek vermişti bana.
Hemen çıkardım kanepenin altından, taktım fişe ve oohhhhhh dünya varmış dedim.
İki gecedir kahrımı çekmeye devam ediyor.
İcat edene hayır dualarımı yolluyorum.
Ne akıllı insanmış yahu! Ya da benim gibi çok üşüyen biriymiş.



Bir de şu kupada içilen çabuk çorba nimeti var.
Yine üniversite yıllarımda ama bu kez yurtta kalırken çok tüketmişliğim vardır; özelllikle de şekilde görülen kremalı tavuk türevinden.
Bir de içine, yine yurt kantininden aldığımız çeyrek ekmeğimizi doğrar ve kaşıkla kupanın içinden alır alır yerdik.
En güzel yanı ise, kimlerin bu zevki benim gibi çok sevdiğini bilip kantine giderken odalarına uğrayıp yandaş toplamaktı.
Akabinde de yine onların odasında -benim odamın ışıklarının gece 12'de kapatılması ve yakılmaması yönünde kuralı olduğu için- sohbet eşliğinde hüpletirdikk.
Tabi masaya başka şeyler de konulurdu, sarelle-pekmez-tahin-peynir-salatalık-domates....vs. 
Hepsinden biraz biraz alayım derken şişmiş bir mideyle ve dolayısıyla o yediklerimizi sindirecek süre boyunca ayakta durur, neredeyse sabahı eder, o arada laklak eder, kağıt falı bakar, erkeklerden konuşur, dedikodu yapar, yapardık.
Heyt be, ne günlermiş.

Neyse, dönelim hava mevzusuna.
Bak şimdi güneş öyle güzel bir nimet ki kuruyan pespembe çarşaf üzerindeki çiçek desenlerini gerçek kılıyor.
(komşu evini fotoğraflamaktan ceza almam, di mi?)

Sonracıma, belki çoğunuz için manasız gelecek ama gölge varsa güneş var demektir(özlü söz uydurmuş oldum!!!). Dolayısıyla seviyorum ben bu aydınlık-karanlık bölge çizgilerini.

Bunlar da anneciğimin köy dönüşü topladığı çiçekler. Abimin tabiriyle ''Anne iyi ama sen ne yapıyosun aldığın bütün çiçekleri?''

Bana müsaade.
Biraz dışarı çıkıp, güneşi görüp(!), annemin tabiriyle kemiklerimi ısıtacağım :)