23 Kasım 2012 Cuma

Yine Yeniden ''Nar Ağacı''

                                                         

Söze nasıl ve nerden başlamalıyım? Bilemedim. Halâ daha bilemiyorum aslında. 
Bu kitap beni ayrı vurdu. 
Kapağındaki erkek(Settarhan), kapağındaki heybetli taştan dağın yeşilimsi vurgusu, kapağındaki deve ve binicisi ile yönlendiricisi, kapağındaki 'nar', kapağın alt kısmındaki halı deseni... Bilemedim. 
N.Bekiroğlu' nun üslubu, kelimeleri, cümleleri, hissiyatı, duygusallığı, asaleti, nezaketi, alelâde görüneni aslında görmediğimizi fark ettiren dünyası, hissiyatı içimizde yer ederken adlandırmaya güç yetiremediğimiz boşlukları doldurması-tamamlaması-bildirmesi... N.Bekiroğlu' nun da benim gibi hassas bedenini yormaktan çekinmesi ama Trabzon' un kasvetli havasından, yağmurundan, hırçın denizinden de, Trabzon' dan da vazgeçememesi... N.Bekiroğlu' nun da benim gibi hassas ruhunu yormaktan çekinmesi ama düşünmekten, hissetmekten, yoklamaktan, hayal etmekten, dalıp gitmekten vazgeçememesi... 

Settarhan' ın yaşadığı yerler, düşünceleri, iç dünyası, ticari kabiliyeti, halı sevdası, iş bilirliği, gönlünü içten içe kaptırışı ama asaletini koruması, duygularını ateşe vermeyişi ve sonuna dek sevdasına sahip çıkışı, giyimi kuşamı, tevazusu, iyi niyeti, insanlığı, halı dükkânı, dürüstlüğü, her insan gibi içinde iyiyi kötüyü barındırması...

İçimde her daim ayrı bir yeri olan ''Doğu'' kültürünü, hayatını, yaşantısını, topraklarını, insanlarını bu kitapta bulmam... Ve Trabzon' da yaşamama 'Trabzonluyum' dememe rağmen aslında 'Muş' doğumlu olmam, kitaptaki çöllerin 'sarı' renk vurgusunu 'Muş'u her hatırlayışımda zemin rengi yapmam...

Annemin vakt-i zamanında El Sanatları Hocası olarak Halı Hocalığı yapmış olması ve çocuk belleğimde halı desenlerinin, tezgahlarının, ip kokularının, renklerinin yer etmiş olması...

Sık sık hoyratlığına dem vurduğum şehrimin aslında çok köklü, asilâne bir geçmişinin olduğunu kendi kendime içten içe hisseder ve tekrarlarken bu kitapta cevaplarımı bulmam...

Ya yukarıdakilerin hepsi bu kitabı sevmemi sağlayan ya da yine tam bulamadığım ama aniden bir yerde karşılaşıp, belki kitabı tekrar okuduğumda noktayı koymamı sağlayacak kelime, cümle, his, 'anı tazeleyiş'...

KİTABI BİTİRDİM AMA BİTİRDİĞİME MUTLU OL(A)MADIM. ŞİMDİ SETTARHAN'DAN, BU HİKAYEDEN AYRI KALMAK ZOR GELECEK, ÖZLENECEK. DÜN GECE 02.30 SULARINDA KİTABI BİTİRDİĞİMDE GÖZLERİM DOLDU. DEDİM YA, NEYDİ BENİ BU DENLİ ETKİLEYEN TAM ADLANDIRAMIYORUM AMA KİTAPLIĞIMDAKİ 'VAZGEÇİLMEYECEKLER', 'BAŞA TAÇ EDİLECEKLER' 'TAVSİYE ÜSTÜNE TAVSİYE EDİLECEKLER' ARASINDA YERİNİ ALDI ''NAR AĞACI''.

Buraya kadar hep kendi duygularımdan bahsettim. Şimdi de kitabın tanıtım yazısını ve videosunu ekleyeyim ki öznellikten nesnelliğe geçiş yapıp kitabı sizin şahsi ilgi ve beğeninize sunmuş olayım:

'' Nazan Bekiroğlu’ndan Trabzon-Tebriz-Tiflis-Batum-İstanbul hattında geçen muhteşem bir roman. Balkan Savaşı döneminde başlayıp I. Dünya Savaşı’na uzanan bir öykü… Trabzon’dan ve Tebriz’den doğup birbirlerine doğru yol alan iki hayat; önce deli akan sonra durgunlaşan iki ırmak… Aslında çok ırmak… Tebriz’in en büyük, en asil halı tüccarının deli fişek oğlu Settarhan ve Trabzonlu inci tanesi Zehra… Ateşin bakışlı ateşin duruşlu; ırmağını kendi bildiğince alev ateş akıtmayı seçen bir genç kız Azam. Adı ne aşk ne de dostluk olan bir duyguyla Settarhan’ın ırmağına dolanan Batumlu kitapçı Sophia. Acıyla yoğrulan, yoğruldukça durulaşan, kendi varlıklarını sevdiklerinin varlığında eriten Büyükhanım ve Hacıbey… Ve hep kendi içine doğru akan, kendi ırmağını gencecik yaşta milleti için kurutan, Trabzon’un “kırık kafiyesi” İsmail, ah İsmail…
     İki büyük savaşın savurup yeniden şekillendirdiği hayatlar, muhaceret, mücadele, kader, farklı inançların aktığı ortak zemin, üç ülke ve üç sevda Nazan Bekiroğlu’nun mürekkebi aşk olan kaleminde buluştu. “Nar Ağacı” hayal kadar zengin, roman kadar güzel, tarih kadar gerçek bir hikâye… İncelikle işlenmiş karakterleri, son derece zengin detayları ve dönemi anlatmadaki maharetiyle okuyanı çarpacak ve yıllarca unutulmayacak bir kitap… ''


                              



Müzik seçimi öyle yerindeki... Videoyu izlerken dahi gözlerim doldu. Halı dükkanını görünce heyecanlandım; slayt boyunca yer alan cümlelerden etkilendim.

Aslında kitapta çokça altını çizdiğim cümle var. Belki onları da paylaşmalıydım. 
Belki onun da zamanı başkadır...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Gelsin Yorumlar: