4 Kasım 2012 Pazar

Güzel Bir Günün Ardından

Şimdi Efen' im yaklaşık 2 ay süren yoğun bir iş döneminin en zorlayıcı 2 haftasının en can çıkartıcı 6 gününün ardından 2 Kasım 2012 Cuma günü saat 17:00 itibariyle ''insanca yaşam''a geri dönmüş bulunmaktayım.

Hem yoğunluk bitti diye hem tatil günü diye hem ''amaaaaan sefam olsun'' diye Cumartesi günümü öğlen 11' e kadar yatakta geçirmemin ardından kardeşciğezimin odama kaba bir şekilde dalıp (yaptığı eylem odaya girmek değil dalmaktı çünkü), odamın perdesini ve tülünü ve balkon kapısın cart diye açıp ''Abla kalk, kahvaltı yapıyoruz'' demesiyle güne çok enerjik(!) ve pozitif(!) başladım. Gayet ölü bir ses tonuyla, kafamı yastıktan dahi kaldırmadan ''ziz yiyiynn, men uyuycağğm'' gibi manasız cümleler kurdum. Amaaaa ne zaman ki kardeşimin daldığı oda kapımdan içeri misss gibi patates kızartması ve sucuklu yumurta kokuları doldu, ben ve arsız midem özümüze döndük ve bir çırpıda kalkıverdim yataktan.

Anneşimle uzun süredir yapamadığım kahvaltı ve kahvaltı sonrası sade çaylı sohbeti de eksik etmemiş oldum böylece.

Yoğun iş tempom sebebiyle ev-iş-kapalı mekan-insan yüzü görmeme durumundan sıyrılmak için ve artık kapalı bir mekanda 1sn. dahi vakit geçirmemek için hemen annemle bir gezi programı ve akabinde güzel vakit geçirme programı yapıp kendimi evvela kuaföre attım.

Kuaföre giderken önümde yürüyen, annelerinin topuklu-kocaman ayakkabılarını giyinmiş iki dünya tatlısı kız çocuğu beni müthiş keyiflendirdi. Zira o topuklarla yürüyemiyorlar ve gülüşüp duruyorlardı. Önce arkadan fotoğraflarını çektim, sonra dayanamadım ve yollarını kesip ''Neden topuklu ayakkabı giydiniz?'' diye sordum gülerek; kıkırık hanfendiler ''Annemiz izin verdi'' dediler. Yine gülerek fotoğraflarını çekmek için izin istedim; gülerek ve mutlu olmuş şekilde ''oluuuur'' dediler. Bakın :)



Bu şirin kızlardan sonra bu kez bir grup erkek çocuğuyla karşılaştım. Nefes nefese kalmışlardı oynamaktan. İçlerinden biri kafasını, yol üzerindeki çeşmenin şırıl şırıl-soğuk soğuk akan suyunun altına sokmaz mı, içim bırrrrr etti; ''Hasta olacaksın'' dedim; ''Ben 3 saattir koşuyorum, yandım abla'' dedi :)

(Çocuklar kadar dünyayı güzelleştiren bir unsur yok.)

Sonracıma Canım Bal Gözlü Annem' le soluğu Trabzonumuz' un İncisi Boztepe' de aldık. Hava kapalı, lakin sevecen, Rüzgar varlıklı lakin okşayıcıydı. Semaver çayımızın, kuruyemişimizin, sohbetimizin tadı enfesti. Çay bahçesinin karnı tok-sırtı pek kedisi dadanınca masamıza açlığımı bastırmak için aldığım hamburgerin köftesini yarısını ve hamburger ekmeğinin bir kısmını paylaştım sırnaşık kediyle.(Bu arada benimki gibi arsız bir mideye sahip olmayan normal mideli insanlar, hamburgeri doymak için yer iken ben ''açlığımı bastırmak ve akabinde başka şeyler yemek''' için yiyorum :) ). Kedicik baktı ki bu masadan iş çıkıyor ona, yanımdan hiç ayrılmadı. Aslında hayvanlardan tırsan ben(yok gagalar mı, yok ısırır mı) baya baya yakınlaştım kedicikle ve hatta ayaklarımın dibinde dolanmasına izin verdim; okşamam için kabarttığı sırtından elimi eksik etmedim ve bol bol fotoğraflaştık. Bakın:)





Derken Boztepe' de günü akşama döndürdük anneciğimle.









Güzel bir gündü vesselam.

Rabbim daim eyler inşaallah.


2 yorum:

  1. Çocukların masum yüzü mutlulukları çok güzel...Mutlu bir hafta dilerim...

    YanıtlaSil
  2. teşekkür ederim Hanife, sana da mutlu bir hafta olsun.

    YanıtlaSil

Gelsin Yorumlar: