3 Mayıs 2013 Cuma

''Çocukken Oynadığımız Oyunlar'' ( - mim - )

Sevgili Baykuş'un Notları beni mimledi. Konu: ''Çocukken Oynadığımız Oyunlar''. Çok iyi oldu bu mim. Böylece sık sık rüyalarıma giren, çocukluğumun geçtiği Lojman bahçesini ve orada oynadığımız oyunları yad etmiş olacağım.
Önce bi altalta başlıklar halinde yazayım dedim, atlamamak için ve karşıma tam 24 çeşit oyun çıktı.
Demek ki güzel bir çocukluk; tam anlamıyla ''sokak çocukluğu'' yaşamışım.
Şimdi başlıyorum anlatmaya:
İlk okul yıllarımda, rahmetli babamın mesleğinden ötürü Orman Bakanlığı Lojmanlarında yaşadık. Lojman, çok güzel, kocaman bahçesi olan bir site içindeydi. Her çeşit ağaç, çiçek, yeşillik, çimen, sportif faaliyetler için oyun alanı, çocuk parkı, bisiklet sürmek için kocaman yolları olan bir site.
Ve o sitede her yaş grubundan kızlı erkekli çocuk ve genç bulunurdu. Dolayısıyla oyun arkadaşı bulmakta hiç zorluk çekmezdik. Biri olmazsa diğeri mutlaka çıkardı bahçeye.

Hatırladığım kadarıyla en çok Eben Almaca oynardık. Çok hızlı davranmak maharetti tabi ve karşı takımdan peşinize musallat olan rakibi yakalamak veya ona yakalanmamak. Ben çok hızlı koştuğum için, takım kaptanları grup kurarken ben ilk sıralarda yer alırdım. Ve hatta, o yıllar samimi arkadaşım olan Baran' ın ''Ayşegül hem hızlı koşuyor hem de sizin gibi mızıkçılık yapmıyor.'' demesi dün gibi aklımdadır. Ayrıca, eben almaca oynarken düşüp dirseğimi fena yaralamamın hatırası, hala mor bir iz olarak durmaktadır. Körebe, Köşe Kapmaca ve Elim Sende oyunları da yine oynadığımız oyunlar arasındaydı.

Sonracıma, futbol maçları yapardık ve işi müsabaka yapmaya kadar götürürdük. Futbol oynamaktan, sert bir oyun olduğu için korkardım ama ertesi günkü müsabakanın heyecanıyla da yatağımda dört dönerdim.
                                          

Futbola karşı duyduğum korkuyu, tek kale şut atışlarında giderirdim. Ba yı lır dım, kaleye geçmeye de, şut çekmeye de. Hatta bir defasında öyle çok oynamış ve yorulmuştum ki, eve girer gitmez kendimi yatağa atıp uzun bir süre kalbimin atışlarının yavaşlamasını beklemiştim, ''Allahım, sanırım ölüyorum!'' diyerek.

Sık sık voleybol maçları yapardık. Sitede yaşıtım olan hemen her çocukla aynı boyda olduğum için aralarından sıyrılma ve kendini belli etme durumum olmadı ama böyle sık voleybol oynamamın, set atışları yapmayı bilmemin, kurallara aşina olmamın lisedeki beden eğitimi derslerimde yararı oldu. Hatta Beden Eğitimi hocam, beni voleybol takımına almak istedi lakin gidemedim.

Özellikle yaz akşamları eve mümkün olduğunca geç giderdik. Ne de olsa hava kararınca saklambaç oynamak çok daha zevkli olurdu. Alan geniş, apartmanlar bol, ağaçlar çeşit çeşit olunca sık sık birbirimize süt içirirdik.
                                                

Tabi ki o zamanın çocuklarının  vazgeçilmez oyun araçlarından biri, plastik toptu. Biz de bol bol Can oynardık. Can oyununda da gayet iyiydim. Çoğu zaman takımın kurtarıcısı olurdum. Hem bol bol kendim için can toplardım hem topladığım canlarla, yanan arkadaşlarımı tekrar oyuna sokardım hem de en son kısımda saydırmada hiç yanmdan oyunu tamamlar ve takımım adına oyunu bir daha baştan aldırırdım.
                                             

Top söz konusu olunca, aklınıza gelebilecek topla ilgili her oyunu oynardık. İstop, Yakar Top, Taşlardan oluşturulan kuleyi devirme, şimdilik aklıma gelenler...

Alan müsait olunca koşu yarışları düzenlerdik. Ve dediğim gibi, bu konuda çok iddialıydım.

Çocuk parkı biz site çocuklarına mahsus olduğu için istediğimiz an, yaz-kış, gece-gündüz demeden, kaydırak-tekli salıncak-çift taraflı salıncak-tahteravalli ve bu oyun aletlerinin bağlı olduğu demir kasnaklarda şempanze gibi bacaklarımızı sallandırıp ellerimizle ilerlemek ya da tepeye çıkıp dengede kalmaya çalışmak oyunlarını, başka kimse gelmese bile tek başımıza oynardık. Ayrıcaaaa, salıncağı en yüksek noktaya ulaşabilecek kadar hızlandırıp, salıncak en tepede iken atlamak ve atladığımız noktaları çizerek, en uzağa atlama oyununu da oynardık ve bu oyunda da gayet gözüpektim.

Çocukluğun olmazsa olmazlarından olan bisiklet sevdası bizde de vardı tabi. Benim kırmızı bir bisikletim vardı. Pedallara yüklenip, site bahçesinin yokuşundan en rahat çıkmaya çalışma ve aynı yokuştan en süratli inme, elleri bırakarak sürme, en keyif aldığım oyunlardandı. Hele ki bisiklet sürerken suratıma çarpan hava, esen rüzgar, o zamanlar sapsarı ve uzun olan saçlarımın arkaya savrulması, beni mest ederdi.

Veee tabiii kız çocukları olarak ip atlardık. Ayyy yine olsa da yine atlasam Valla. Doyulur mu hiç ip atlamaya??? Bir de şey vardı, Çizik Taaaşş! Eveeet, taşı en uzak bölmeye atıp da oraya sıçramaya çalışmak, ne maceraydı ama.
                                     

Adını şu an hatırlayamadığım, laleli, sümbüllü, leylaklı şarkısı olan bir oyun vardı. Hani iki takım karşılıklı paralel olarak dizilir; eller sıkıca tutulur; rakip takımdan biri tüm gücüyle koşarak gelir ve en zayıf olduğunu düşündüğü iki kişinin kenetlenmiş ellerini ayırmaya çalışır. Bildiniz mi??
                                     

Oyyyy bir sürü misketimiz vardı! Toprak alanda eşelenmedik yer, açmadık çukur bırakmazdık da arkadaşımızın en çok beğendiğimiz, en renkli, en canlı misketini alabilmek için on takla atardık. Misketlerimiz bikaç yıl öncesine kadar tamtekmil duruyordu ama yeğenlerim sağ olsun hiç ettiler misketleri...
                                           

Bir de kağıttan bebeklere, yine kağıttan çeşit çeşit, desen desen elbise, şapka, ayakkabı, aksesuar takıp takıştırma oyunu vardı. İtiraf ediyim pek sevmezdim bu oyunu. Ne de olsa, diğer oyunlarla kıyaslanınca gayet pasif bir oyundu.

Sitede bizden yaşça büyük olan abi ve ablalarımızın oyunlarını izleye izleye pişti, papaz kaçtı ve hatta batak oynamayı öğrenmiş; sonra da yaşça küçük olanlar kendi aramızda oynamaya başlamıştık.

Sitede benim evimin hemen önünde taştan yapılmış çok ağır ve kalın bir masa ve o masayı çevreleyen, ağaçtan oturma yerleri vardı. Bu taştan masanın başında bir sürü oyun oynamışlığımız vardır. Mesela, beyaz tebeşirle masanın üzerine kocaman bir yılan çizer, o yılanı çeşitli ilerleme kademelerine ayırır ve yılanı ilk kim baştan sona ilerleyerek tamamlarsa, birinci o olurdu.

Yine bu taştan masanın üzerine 3 adet bozuk para veya düzleştirilmiş gazoz kapağını, düzgün bir şekilde ilerleterek rakibin iki parmağının sınırlarını oluşturduğu kaleye gol atma oyunu oynardık.

Benim kuşağımın ve benden önceki kuşağın, çocukluğunda mutlaka oynamış olduğu aç kapıyı bezirgan başı oyununu unutmak ayıp olur di mi?..
                                              

Spor alanındaki basketbol potasının tepesine çıkarak, orada muhabbet etmek, çikolata yemek, etrafa tepeden bakmak da zevk aldığımız faaliyetlerimizdendi.

Bak birden hatırladım! Uzun çubukların içine, kağıttan yapılmış ipince upuzun külahlar koyup birbirimize veya yoldan geçenlere atardık :)

Sapanlarımız vardı bir de! Ama bu sapanlar, bu zamanın çocukları gibi oyuncak marketlerden alınan sapanlardan değildi. Bizzat babamızın, abimizin veya siteden büyüklerimizin yapıp bizlere verdiği sapanlardı. Yani tamamen ''handmade''.

En fecisini en sona sakladım. Site sınırları içinde yer alan bir depo ve bu deponun arkasında kalan nemli bir toprak alan vardı. Toprak nemli olunca burada yaşayan haşeratlar fazla, farklı ve çeşitliydi. Nereden bulduğumuzu şu an hatırlamadığım bir sac tabla alır, ateş yakar, sac tablayı bunun üzerine koyar ve kıvrılıp top şeklini alan böcekleri bu sacın üzerine koyardık. E hayvancağızlar da kavrula kavrula kıvrılırdı. ( Utandım Valla yazarken ama naparsın çocuk aklı, merakı ve acımasızlığı işte. )



Bak yine pat diye aklıma düştü. Şimdi söyleyince eminim siz de ''Evet evet, biz de yapardık!'' diyeceksiniz. Boş kola, fanta, pepsi kutularının ortasında topuğumuzla kuvvetlice vurur ve böylece kutuyu ayağımıza iyice yerleştirip, ''tak!tak!tak!'' sesleri çıkara çıkara yürürdük. Deli miymişiz biz??? :))

Ay bir sürü şey yazdım, yoruldum.
Oynarken hiç yorulmuyordum ama ;)

Teşekkür ederim Baykuş'un Notları

Herkese Sevgilerimle...

2 yorum:

  1. Senin de cocuklugun dolu dolu gecmis. Gercekten sansli cocuklardanmisiz... Bu teneke kola kutusu olayini biz de cok yapardik. O adini hatirlayamadigin oyunu ben de hatirliyorum. Hatta Saraydan kiz istiyordu erkekler de sonra o kizi almak icin en zayif gordukleri halkanin ellerine vuruyorlardi diye hatirliyorum.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. vardı öyle bir şeyler de işte hafıza artık güç getiremiyor :))

      Sil

Gelsin Yorumlar: