11 Ocak 2013 Cuma

''Sisle Gelen Yolcu'' Kitabı




Bir kaç gün içinde bitirdiğim bir kitap oldu.
Ya uykusuzluğumun sebebi oydu ya da uykusuzluğumda okuduğum kitap oldu.
Neden? derseniz:
Sürekli aklımın köşesinde yer etti; psikiyatr(esas oğlan) ne yapacak, karşısına ne çıkacak; Anais(esas kız) daha nasıl çuvallayacak; ikisi birbirine hangi koşullarda kavuşacak, nasıl bir sevgi sarmalı oluşturacaklar(!) diye.
Dolayısıyla, ''Allahım u yu ya mı yo ruuuum! Bari doktorcumla Anais neler yapıyor, onlara bakayım...'' dediğimde belki de sorunum uyuyamamak değildi de, tamamen kitabın üzerimde yarattığı merak duygusu ve yüksek adrenalindi.
''Film izler gibi kitap okumak'' çok güzel bir duygu.
An be an olayı yaşamak, sayfaları yutar gibi çevirmek. 
Jean Christophe Grange, bunu fazlasıyla yapıyor.
Adam yazıyor yahu!
Kitap, can sıkıntısına birebir.
Mesela annemle hastanedeyken bekleme süresince elimde bu kitap vardı ve can sıkıntımı azalttı.
Hatta kitabın kalınlığı kafam kadar olmasına rağmen(680 sayfa) hastanede ayakta beklerken dahi elime alıp okudum. 
Kapağı, insanların dikkatini çok çekti. 
Bu tarz kitapları okuya okuya(favorim ''Empati''dir) katilleri, olay akışını az çok yakalamaya başlıyor insan. 



Ama öyle bölümler vardı ki kısa süreli şok yaşadım. Diğer odadaki kardeşime koşup ''Fatih bu ne diyor ya!'' dedim. Hiç beklemediğim gelişmeler oldu.

Kitaptaki esas kızımız bana çok kötü şeyler yaptı. Örneğin, şimdi bu kız komiser ya, ve bütün yabancı filmlerde olduğu gibi yabancı kitaplarda da bol bol kahve içilir, uykusuz kalınır, ama dinç kalınır ve olaylar büyük bir cevvallikle çözülür, verimli çalışma saatleri geçirilir ya....

Anais' in kahve içtiği kupa -bence- :)

işte ben de Anais'e bolca özendim ve ne kadar uykusuz kalırsam kalayım ertesi gün zıpkın gibi fişek gibi ortada dolanacağımı sandım. Ama Anais' in bolca uyarıcı ilaç aldığını da unutmamak lazım. Dolayısıyla zıpkın gibi fişek gibi olamamam gayet normaldi.

Kitabı okurken kafamda canlandırdığım  Anais karakteri için gogılda arama yaptım. Karşıma ünlü-ünsüz bir sürü kadın fotoğrafı çıktı. Aşağıdaki karakteri Anais'e uygun gördüm. Gel gör ki bu kadın da Fransız asıllı çıktı, aynen Anais gibi.(Anais adı zaten Fransızca olduğu için olmasın bu? ;) )




Kitabı bitirdiğimde kalp çarpıntım devam etmekteydi; hem olay bağlandığı için, hem  kitap bittiği için, hem son 150 sayfayı tek nefes okuduğum için, hem de kitabın sonunda 
''Ayyy yapma yaaa'' tepkisini vermeme neden olan olay için.

Hızımı alamayıp kardeşimin kitaplığına koştum ve Jean Christophe Grange' ın diğer kitabı olan ''Siyah Kan''ı aldım okumak için ama ''Dur Ayşegül, az yavaş, bi nefes al'' dedim kendi kendime ve yarım kalan  ''Tanrı Daima Tebdil-i Kıyafet Gezer'' kitabımı tamamlamaya ve o arada sükunete kavuşmaya karar verdim. 

Kitabın tanıtımı:



Benliğin karanlık sularında dolaşan “bavulsuz yolcu”

Tren raylarında bulunan, hafızasını yitirmiş bir adam… Aynı yerde, bir bakım çukurunda çırılçıplak bir ceset... Ve olay üzerine polis tarafından çağrılan psikiyatr Mathias Freire… Polis, hafızasını yitirmiş adamı sorgulamak isterken, Mathias kendisinde de aynı kişilik hastalığı olduğunu fark eder. Acaba aranan seri katil kendisi midir?

Sadece Fransa’da 300 binden fazla satan ve şimdiden 10 dile çevrilen Sisle Gelen Yolcu, tüm romanlarında ısrarla “kötülük”ün kaynağını arayan Jean-Christophe Grangé’nin kurduğu kabus dolu bir labirent. Grangé, romanını tasarlamak için her romanında olduğu gibi bu romanında da titiz bir araştırma süreci yaşamış. Bir psikiyatri hastanesinde bir süre kalmış ve hastalarla uzun sohbetler etmiş. Marsilya’daki evsizlerin arasına, heyecan verici tasvirlerle anlattığı tekinsiz bir dünyaya dalmış. 

Romanın ana karakterini bu araştırmalar sonucunda yaratmış Grangé. Mathias Freire, Bordeaux’da işi dışında özel bir hayatı olmayan, bir ihtisas hastanesinde görev yapan genç bir psikiyatr. Nöbetçi olduğu bir gece, tren raylarında bulunan, hafızasını yitirmiş bir adam getirilir hastaneye. Ertesi gün ise bölgede bir ceset bulunur. Cesedi bulunan kişi genç bir uyuşturucu bağımlısıdır ve vücudunda hiçbir darp izi yoktur. Mathias hastasıyla özel olarak ilgilenir. Yaptığı hipnoz sonucu hastası, geçmişiyle ilgili bazı bilgileri hatırlar. Ancak doktorun araştırmaları, hastasının verdiği bilgilerin tamamen düzmece olduğunu gösterir. Mathias, adamın psişik bir kaçış içinde olduğu, büyük bir travmadan sonra esas benliğinden kurtulmaya çalıştığı ve bu yüzden bilinçsizce yeni bir kimlik yarattığı görüşündedir. Ancak an gelir, kendisinin de, hastası gibi psişik bir kaçış yaşadığını keşfeder ve asıl kimliğini bulmaya karar verir. Mathias’da da hafıza kaybı vardır; kendine geldiği zamanlarda, başka bir kişiliktir. Ve “bavulsuz yolcu” olarak, kendi geçmişini araştırmak üzere yola düşer.

Hikâyelerinde biraz efsane unsuru, biraz western, biraz tarih olmasını sevdiğini belirten Grangé, “hayatını bırakıp kaçma eğilimini”, büyük bir terslik yaşadığımızda, kendimizi ailevi ya da mesleki baskı altında hissettiğimizde hepimizin yaşayabileceği bir itki olarak değerlendiriyor.

Yazar

Fransız yazar Jean-Christophe Grangé 1961’de Paris’te doğdu. Serbest gazeteci olarak çeşitli haber ajansları ve gazeteler için çalıştı. "Paris-Match" için gezi-macera röportajları, "Figaro Magazine" için bilimsel röportajlar hazırladı. Leyleklerin göçü üzerine hazırladığı yazı dizisinden esinlenen "Leyleklerin Uçuşu" adlı ilk romanı 1994’te yayımlandı. Bu kitap sekiz bölümlük bir TV dizisi haline getirildi. Fransa’da 450 000 adet satan ve dünyada 20 dile çevrilen "Kızıl Nehirler" yazarın ikinci romanı. Grangé’nin üçüncü romanı "Taş Meclisi" ise eylül 2000’de çıktı ve yalnız Fransa’da kısa sürede 150 000 adet sattı. Mathieu Kassovitz tarafından filme çekilen ve başrollerini Jean Reno ve Vincent Cassel’in oynadığı "Kızıl Nehirler" Hollywood’u keşfetmek için iyi bir koz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Gelsin Yorumlar: