7 Ocak 2013 Pazartesi

''Anna Karenina'' Filmi



2013 yılının sinemada izlediğim ilk filmi oldu.
2013 yılının sinemada yalnız başıma izlediğim ilk filmi oldu, umarım devamı da böyle olmaz :)
Beğenmedim.
Kitabını taa ortaokulda iken okumuş, beğenmiştim ve tabii ki belleğimde yer etmişti.
Ama filmi? Cıks.
Kitabı olan her filmin kötü çıkması olayından ziyade
filme tiyatral, müzikal hava verilmesi ''Yahu kardeşim ben sinemasına geldim; isteseydim giderim Sochi' ye -ne de olsa direk Trabzon'un karşısı- kendi memleketinde izlerim tiyatrosunu'' dedirtir insana; yani dedirtti bana.
İşi farklı ve ilgi çekici kılmak isterken sıkıcı kıldılar, farkında değil salaklar.
Ee ben de yedim ve gittim :)
Kaç zamandır Jack Reacher da Jack Reacher diye yerimde duramıyordum, bi afişe ve kitaba kandım, anında karar değişikliği ile Anna' ya gittim.
Bi de yaniiii gittiğim akşam canım sıkkın, bunalmışım, keyfim yok,
bula bula bunu buldum.

Yahu gitsene eş zamanlı gösterime giren Cem Yılmaz' ın Funda' sına!
Birinin dediği gibi '' .ok vardı Anna'ya gidecek, Cem Yılmaz'a gidip gülmek varken''
:)

Ay bi de Jude Law var diye gittim bi heves.
The Holiday filminden beri ayrı hayranımdır sarı saçlarına, mavi gözlerine, bakışlarına, düzgün burnuna, dudak kıvrımlarına.
Bu filmde Jude Law olmuş sana ''Jude Dede''
Bi kel, bi zayıf, bi yaşlı ki sorma;
çok az da rolü vardı zaten.

Ve ayrıca Jude Law' a şunu demek isterim:
''Azizim Jude,
neydi o filmdeki karının sevgilisi ile kucaklaşmalar, karını affetmeler, karının ''Ben onu seviyorum, artık onun karısıyım, onun çocuğunu doğurcam'' deyince büyük bir sessizlik içinde kabullenip yatak odanı karına vermeler?.. Bunlar ters bize! Bir daha görmeyeyim, duymayayım!''


Ve ve ve ayrıca Rus Klasiklerinden o döneme ait çokça kitap okuduğumdan o dönemin eğreti yaşamlarını, ilişkilerini, tuhaf konuşma ve kabul görmelerini, tuhaf reddedişlerini bildiğimden filmi ve diyaloglarını çok da tuhafsamadım. Ama güüya en duygusal sahnelerde seyirciyi etkilemek için fondan verilen duygu yüklü müzik eşliğinde -diğer seyirciler gibi- gülmeden de duramadım.
Adamlar izleyicinin bam teline basmaya çalışıyor, biz Türkler ''ne diyo oğlum bu ya'' deyip Angara havası eşliğinde gülüyoruz :)

Filmin henüz birinci yarısı dolmadan bi çiftin salondan ayrıldığını ve benim de aynı şeyi aklımdan geçirdiğimi de ekleyeyim.

Filmden hafızamda kalan cümle, Anna' nın sevgilisi için ''Onsuz nefes alamıyorum.'' deyip ağlayışıydı. Etkilendim.

Ahan da size Anna:

trailer' in en başında yer alan Leo Tolstoy'a ait ''There are as many loves as there are hearts.'' cümlesini de beğendim.

Beğendiğim 2 şey daha vardı ama unuttum :)

2 yorum:

  1. sofia marceau lu versiyonu mükemmeldi. Karakterler cuk diye oturuyordu. Fragmanını izledim gitmeyi düşünmüyorum.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. kesinlikle katılıyorum. Keira Knightley, uygun düşmedi karaktere. sofia marceau ise tam o dönem kadını gibi duruyor.

      Sil

Gelsin Yorumlar: