2014 yılı Haziran ayı Babalar Gününde yazdığım aşağıdaki yazıyı 17 kasım 2015 tarihi itibari ile kaybedeli 20 yıl olan Rahmetli Babam için tekrar paylaşmak istedim. Unutulmuyor...
Ne zaman üniversitelere konuşma yapmaya gittiysem ya da ne zaman benden daha genç biri, benim ondan daha fazla bir şey bildiğimi sanarak bana sorduysa “bu işin olurunu”, dedim ki:
Üniversiteyi bitirince hemen çalışmaya başlama. Git dolaş; ülkeler gez, aç kal, meteliğe kurşun at; ama ne yap et, koşturmaya başlamadan önce biraz amaçsız y...ürü. Maceraya çık; bedeli ne olursa olsun bunu yap.
Çünkü hayat, onu erken anladığını sananlardan çok fena alır öcünü.
Bir şeyi vaktinde yaşamadan geçersen, çok sonra, seni rezil etme pahasına yaşatır o eksik bıraktığın bölümü. Âşık mı olmadın on altı yaşında? Gelir seni kırk beşinde bulur; en olmaz zamanda.
Maceraya mı çıkmadın yirminde? Sürükleye sürükleye götürür seni otuz beşinde. Yırtık kot, yer bezinden hallice bir kazak giyip, nasıl göründüğüne aldırmadan geçiremedinse öğrencilik yıllarını mesela; elli yaşında, artık kalabalıkların gözleri seni hiç de öyle görmeyi beklemezken, sana giydirir o kot pantolonu.
Hayatı sakın erkenden yaşama, sonradan çok fena komik eder adamı. Serserilik ederek geçirmeli insan serserilik edilecek yaşları. Zira atlayıp geçtiği ne varsa, dönüp dolaşıp bulur insanın yakasını. Kendini yaşatıncaya kadar yapışıp kalır.
EKMEK ARASI BİBER DER Kİ; AŞK GÜZEL ŞEY ARKADAŞIM AŞKI KÜÇÜMSEME AŞK YOKTUR DEME AŞK VARDIR HEM DE DOLUDİZGİN ARA AŞKI BUL KORKMA NE AŞKI YAŞAMAKTAN NE DE YAŞATMAKTAN KORKMA
SAHİP ÇIK HAYATINA AŞKINA SEVDANA SEVGİNE GÜLEN GÖZ BEBEKLERİNE UMUDUNA HEYECANINA ÖTESİNİ BERİSİNİ DÜŞÜNME YA O SEVMEZSE DEME YA KARŞILIK ALAMAZSAM DEME AŞKI SEVGİYİ YAŞATIYOR SANA DAHA NE OLSUN DAHA NE VERSİN
KIYMET BİL HER AN' ININ KIYMETİNİ BİL VE İÇİNDEN GELDİĞİ GİBİ YAŞA AHKAM KESİYORUM SANIYORSUN Dİ Mİ ALAKASI YOK YUKARDA YAZDIKLARIMI BİREBİR YAŞADIM MERAK ETTİM YAŞADIM İSTEDİM YAŞADIM YAŞADIKÇA SEVDİM YAŞADIKLARIMI AMA YAŞADIKÇA!
YAŞANMADAN BIRAKMA HEVESLERİNİ YARI YOLDA YAŞA Kİ DAHA FAZLASI DAHA GÜZELİ GELSİN SENİ BULSUN HAYATA YAŞAYALIM DİYE GÖNDERİLDİK KENARDAN İZLEYELİM DİYE DEĞİL ;)
BismillahirRahmanirRahiym... İnsan nasıl uyuyabilir böyle bir gecede? Nasıl yatağa girip rahat rahat tembelliğe düşebilir? Bardaktan boşanırcasına yağmur yağıyor. Damlaların sesleri çatıları, kaldırımları, ağaçların dallarını çınlatıyor.... Şırıl şırıl sular birikiyor da akıyor. Aklım şaşıyor. Yetemiyorum kendime. Ne yapmalıyım; nasıl hareket etmeli, neye dua etmeli, nasıl bir ibadet hâline bürünmeliyim? Yağmurun bereketine, suyun temizliğine, şu güzel ahenkli seslere şükür mü etmeliyim? Elime tesbihi alıp Elhâmdülillâhlara mı döndürmeliyim dilimi de, öyle mi devamını getirmeliyim gecenin? Yoksa seccade başına geçip, en teslim hâlime bürünüp dualarımı, isteklerimi, niyazlarımı mı sıralamalıyım Rabbime? Belki de eksik kalan ibadetlerimi tamamlamalı, kaza namazlarımı kılmalıyım? Hangisi? Yoksa beni kendine hayran bırakan, aşkına aşık eden bir diğer çok değerli insan evlâdı olan V.Karani' yi anlatan ve beni mest eden, rahatlatan, gülümseten kitabı mı okumalıyım? İşte bütün bunlar cenk ederken beynimde, kaleme kâğıda sarıldım yine...Hem iç dökmek hem doğruyu bulmak adına... Ve böylece bir kez daha anlıyorum ki, benim yaradılışım okumak üzre, yazmak üzre. O hâlde Elhâmdülillâh! Değil mi ki dinimin ilk emri: "Oku!" Oku ama neyi oku? Kâinatı oku, evreni oku, yaradılmışları oku, yaşanılanları oku. Okumak için Gör. Görmek için Bak. Ama her baktığında, gördüğünde, duyduğunda evvela O(C.C)' nu oku! O(C.C), her şeyin kalbinde, O(C.C), senin kalbinde, O(C.C), bir zerrede, O(C.C), bir evrende... O(C.C), ahan da benim şu an yazarken gülüşümün nişanesi olan gamzemde; kalemimi tutan parmaklarımda; kapanan dünyevi gözlerimde; açılan gönül gözümde... İKRA! OKU! Dilinin aslında ve özünde ve gerçekte neye dönmek istediğini oku. Teninin aslında ve özünde ve gerçekte neye varmak istediğini oku. Gözlerinin aslında ve özünde ve gerçekte neyi görmek istediğini oku. Oku ve yaz. O (C.C.)' nu yaz. O (C.C.)' na dön. O (C.C.)' nu hisset. Gerisi zaten gelecek. ELHÂMDÜLİLLÂH smile ifade simgesi ♡
13.03.2015 ''Kevser' in annesi vefat etmiş. Dönmüş Trabzon' a Kevser.'' diye başladım cümleye. Sözde bu kadar basitti.... Özde ise çok ağır geldi. Ölen, bi anneydi. Anne. Alfabenin ilk harfi ile başlayıp bizim ilk' imiz olan, Epi topu, sen de üç; ben diyeyim dört harften oluşan, Ama İçine dünyaları sığdıran... Değil mi ki her insan bir dünya, O dünyaları besleyen, büyüten ve çoğaltan... Yazıyorum Ama satırlara bakakalıyorum, Hep aynı satırlara takılıyor gözlerim: ''Kevser' in annesi vefat etmiş. Dönmüş Trabzon' a Kevser.'' Dönmüş de nasıl dönmüş? Hayatının en büyük kırılma anlarından birini yaşayarak; En unutulmaz olaylarından birini, Hep aklında kalacak olan o tarihi... Yaşayarak dönmüş... Daha da büyüyerek dönmüş... Nasıl biriydi Kevser' in annesi? Kilolu? Zayıf? Uzun? Kısa? Kahverengi mi, yoksa siyah gözlü müydü? Yoksa benim annem gibi bal gözlü mü? Offfff Zaten asıl can yakan tarafı da bu ya! Her ölüm bize ya kendimizi ya sevdiklerimizi hatırlatır. Bağ kurarız, çıkarsama yaparız, şükrederiz, dua ederiz. Ama en zor bağ kurulanlardan biridir anne acısı, kaybı... O sebeple ya, şu an gözlerim dolu dolu, Sancı doldu yüreğim. Korktum. Annemi düşündüm. Telefondaki sesini, Eve girdiğimde beni karşılayışını, Bir şey anlatırkenki heyecanını ve gülen bal gözlerini... Sanki bu saydıklarım hep var olacakmış gibi, Sanki annem hep var olacakmış gibi, Ve en kötüsü de... Sanki bunların kıymetini hiç bilmiyormuşum gibi...
Bir Musevinin dilinden; İMANA ULAŞTIRAN, ŞÜPHE! "Muhammed, inancı olmadan, dar görüşlülerin cehaletini reddetmeden kendi dünyasında bu kadar radikal değişimler yapabilir miydi? Bence hayır.... Bir yazar olarak geçen 5 yılda onu arkadaş edindim ve gördüm ki, bugün Ortadoğu'da ve diğer yerlerde, onun adına konuşan ve hareket eden aşırı uç bağnazlar tarafından suistimal edilip durulmuş. O nüfusunun yarısının cinsiyeti yüzünden baskı altına alınması karşısında dehşete düşerdi. O, tarikatçılığın şiddetli bölücülüğü tarafından paramparça olurdu. O, terörizmi olduğu gibi bağırarak söylerdi. Sadece suçluyu değil aynı zamanda inandığı ve çabaladığı şeylere karşı, edebe aykırı kötü örnekleri de. O, Kur’ân’ın söylediğini söylerdi: "Kim bir kişiyi öldürürse o bütün insanları öldürmüş gibidir. Kim bir kişinin hayatını kurtarırsa bütün insanları yaşatmış gibi olur" Ve O, kendini tamamen barışın, zorlu ve dikenli yoluna adardı."
Utanıyorum. misal ''bugün güzel bi gün geçirdim'' demeye utanıyorum. geçirdiğim güzel günün fotoğraflarını çekip sosyal mecralarda paylaşmaya utanıyorum. bugün tebessüm etmeye utanıyorum. her gülümseyişimden sonra durgunlaşıyorum, yüzüm asılıyor. özgecan' a ve kim bilir belki de şu yazıyı yazarken bile yitip giden bütün hemcinslerimize ihanet ediyormuşum gibi hissediyorum her tebessümümde. o 'can'lar yitip gitti, hayatları söndü ya, benim şu an yaşadığım güzellikleri onlar yaşayamıyorlar ya, o 'can'ların sevenleri ''bugün-yarın ve bir müddet daha'' değil, ömür boyu bu acıyı yaşayacaklar ya, onların hakkı kalıyor sanki üzerimde, yaşadığım her sağlıklı, mutlu ve huzurlu dakikada... böyle bir ölümün ardından üzüntü en yakıcı haliyle sadece 40 gün mü sürer? inanmam buna. inanamam. 2 gündür boğazım düğüm düğümse gülmeyi keyifli vakit geçirmeyi ar ediniyorsam bu canice vakadan sonra üstüme bir hüzün çöktüyse o 'can'ın ve daha yüzlerce ''can''ların aileleri, eşleri-dostları-sevdikleri ne durumdadır kim bilir. o kadar yorgun, üzgün, bitap vaziyetteyim ki bu yazıyı yazarken. ama en azından ve çok şükür ki yazıyorum. okyanusta bir damla olmaya razıyım ben, var'ım çünkü! sen de bir gayet göster lütfen. ''benim bir davranışım veya tepkim mi bu olanlara son verecek'' deme etme eyleme vicdanına ve yaratılmışlığına sahip çık seni bu dünyaya göndermişse Yaradan, sessiz sedasız köşende dur da öylece otur vakt-i zamanı geldiğinde de öl diye değil. sen kıymetlisin sen seçilmişsin ki yaratılmaya ve bu dünyaya gönderilmeye layık görülmüşsün. 16 şubat 2015 pazartesi siyah giyin; ne eksilir senden söyler misin bana? karakterin mi zayıf düşer? görüşlerine aykırı mı? 2 gün önce senin gibi-benim gibi bir 'can' gitti bu dünyadan; hem de adice-canice-hunharca! o 'can'a ve diğer yüzlercesine-binlercesine 'can'lara yapılan hareketlere karşı hareketlerle; okyanusta damla olmaya razı olarak; ama damla damla çoğalmaya da hazır olarak yap bişeyler. siyah giyin yazı yaz gösterilere katıl fotoğraflar paylaş imzalar at mektuplar gönder mailler at SEN İNSANSIN! BİR ŞEY YAP!
Öncelikle, uzunca bir konu. Ama bu içeriğe girdiyseniz, kitap okumaya alışıksınızdır diye düşünüyor, okurken hiç sıkılmayacağınızı umuyorum.
Hiç bir kitabı tamamen bitirdiniz mi? Yani kastettiğim, ilk sayfasından son sayfasına kadar her satırını okuyup bitirdiniz mi? Son sayfayı da okuyup, kitabın kapağını kapattığınızda, arkanıza yaslandığınızda okuduklarınızın sizi çok etkilediği oldu mu? Belki o kitaba minnettarsınızdır, belki kafanızda yepyeni düşünceler canlanmıştır ya da boşluklara dalıp gitmişsinizdir. Bir kitabı en ince detayına kadar, kendinizi vererek okuduğunuzda, o kitabın atmosferine girersiniz ve kitap bittiğinde de sanki bir şeyler kazanmış, bir şeyler kaybetmiş olduğunuzu hissedebilirsiniz. Çünkü size göre etkileyici, uzun bir yolculuktan geçmişsinizdir. Tıpkı bir daha hiç görmeyeceğiniz bir yabancıya aşık olmak gibi, içinizde yarım kalmış hüzünler ve aynı zamanda da bir tatmin duygusu yeşeriverir.
TIME dergisinden Annie Murphy Paul, bu tarz bir okumaya "derin okumak" ismini veriyor. İnsanlar giderek derinlemesine okumayı bırakıp, sadece yüzeysel olarak göz gezdirdikleri için, unutulmaya yüz tutmuş bir okuma türü olduğunu da ekliyor.
Gerçek okuyucular da, tıpkı mektup yazan insanlar gibi giderek azalıyor. Bu azalmanın en kötü yanı da, kitap okuyan kişilerin, diğer kişilere göre daha ince ve zeki olmaları. Yani bir diğer deyişle, sevilmeyi gerçekten hakeden insanların giderek azalması.
York Üniversitesi'nden Psikoloji öğretim üyesi Raymond Mar ve Toronto Üniversitesi'nden Bilişsel Psikoloji profesörü Keith Oatley'in 2006 ve 2009 yıllarında yürütmüş oldukları çalışmalara göre, kurmaca okuyan okurların empati kurma ve zihin kuramı konularında öne çıktığı gözlendi. Yani, bu tarz okurlar başkalarının düşüncelerini de göz önünde bulundurmayı ihmal etmiyorlar. Kendi fikirlerinden caymayıp, diğer fikirleri de tamamiyle reddetmeden kıyaslama yetisine sahipler. Aslında, tüm insanlardan beklenen bu. Fakat görünen o ki, bu empati yetisini kazanabilmek için bazı sosyal tecrübeler gerekiyor.
Eski sevgilinizi hiç kitap okurken gördünüz mü? Hiç kitaplar hakkında fikir alışverişi yaptınız mı? Cevabınız hayırsa, belki de kriterlerinizi yeniden gözden geçirmelisiniz.
Kitap okuyan insanların, diğerlerine nazaran daha iyi olduğu hiç şaşırtıcı değil. Çünkü okudukları kitaplardaki hayatları soyut gözlerle tecrübe ettikleri için, içinde bulundukları durumu çok daha iyi kavrayabilirler.
Yüzlerce ruha ve bilgeliğine bürünebilirler. Belki hiçbir zaman akıl sır erdiremeyeceğiniz olaylara soyut gözlerle tanıklık ettiler, belki de asla tanımayacağınız insanların ölümlerini gördüler. Kadın olmayı, erkek olmayı öğrendiler. Acı çeken birine tanıklık etmenin nasıl bir şey olduğunu tattılar. Aklın yaşta olmadığını kanıtladılar.
Raymond Mar'ın 2010 yılında yürüttüğü bir diğer çalışma, kitap okuyan çocukların diğerlerine oranla, zihin kuramları ve empatilerinin daha gelişmiş olduğunu gösteriyor. Yani, herkes kendi çocuğunun en iyisi olduğunu düşünür ama gerçek maalesef öyle değil. Bu savı destekleyen şeylerden en önemlisi, kitap okumanın sizin kişiliğinizi şekillendirdiği ve her geçen gün karakterinize yeni özellikler eklediğidir. Okuduğunuz kitaplarda, bir sürü farklı olaya tanıklık ettiniz haliyle zihniniz bu olaylara artık aşina hale geldi. Her bir kitaptan yeni bir şeyler öğrendiniz.
Eğer sizi tamamlayacak, kalbinizdeki boşluğu dolduracak birisini arıyorsanız, türünün sayılı örneklerinden olan kitap okuyan insanları arıyorsunuzdur. Hiç beklenmedik bir şekilde, bir kahvecide, parkta ya da kütüphanede karşınıza çıkabilirler. Şimdi, neden kitap okuyan insanların ideal sevgili olabileceklerine maddeler halinde bakalım...
1. Sizinle yalnızca konuşmazlar, sohbet ederler.
Size mektuplar ve kısa şirin notlar yazarlar. Oldukça laf cambazıdırlar ama kötü anlamda değil. Sorularınıza kısa ve sıkıcı cevaplar vermek yerine, manidar düşünceleriyle yanıt verirler. Kelime dağarcıklarıyla aklınızı başınızdan alabilirler. California Üniversitesi'nden Anne E. Cunningham'ın bir çalışmasına göre, kitap okumanın sağladığı kelime dağarcığı, okulda öğrenilenle kıyaslanmayacak derecede daha fazla. Kendinize bir iyilik yapın ve dilini iyi kullanan birisiyle birlikte olun.
2. Sizi öylesine bilmezler, aynı zamanda sizi 'anlarlar'.
Ruhunuzu görüp, ona eşlik edebilecek birisiyle birlikte olmanız sizin için en güzeli. Ruhunuza erişip, daha önce kimselerin farkedemediği iç güzelliğinizi farkedecek birisi olması şart. Sizi yalnızca bilen biriyle değil, sizi tamamen anlayan birisiyle birlikte olmaya dikkat edin. Psikolog David Comer Kidd, dahi yazarların, okuyucularını da yazara dönüştürebildiğini düşünüyor. Kurmaca eserlerde, karakterlerin eksikliği, okuyucuyu da başkalarının zihinlerini görme hususunda geliştiriyor. Okuduğu kitaplardaki hiç tanışmadığı karakterlerle özdeşleşebilen biri, çevresindeki insanlarla çok daha rahat iletişim sağlayabiliyor. Kısacası empati yetileri oldukça kuvvetli. Sizinle aynı fikirde olmasa bile, olaya sizin açınızdan bakabiliyor.
3. Sadece akıllı değil, bilgedirler.
Üstün zekasıyla ukalaca davranmak çok çirkin bir hareketken, bilgeliğin olgunluğunu yakalamak en doğrusu. Bir şeyler öğrenebildiğiniz bir insana, karşı koyulamaz bir ilgi duyabilirsiniz. Nükteli ve manidar konuşmalar, bir ilişkide düşündüğünüzden daha gerekli olabilir. Ve emin olun, kitap okuyan birine aşık olmanız demek bu tarz konuşmaları ve üst seviyelerini de elde edebileceğiniz anlamına geliyor. İleri kelime ve hafıza kabiliyetlerinden dolayı, kitap okuyan insanlar Cunningham'a göre daha zeki kişiler. Normal insanlara göre, zihinsel fonksiyonları daha gelişmiş ve daha etkili bir biçimde iletişim kurabiliyorlar. Kitap okuyan biriyle birlikte olmanız demek, binlerce ruhla birlikte olmaya eş değer. Bu kötü bir anlama çıkmasın. Demek istediğim, onların okudukları kitaplar, edindikleri bilgi ve tecrübelerden sizler de istifade edebilirsiniz.
Yeni başladığım işyerimde maaş hesabı açmak için gittiğim bankada giriştiğim diyalog: + İşe yeni mi başladınız? - Evet. + Hangi firma? - Tufan Pastaneleri. + Pastane?? - Evet. Sakıncası mı var? + Yoo. Sadece burada ''mühendis'' olduğunuz yazıyor da... - Mühendis olduğum için öyle yazıyor olmasın sakın?? + Mühendis?? - Evet. (??) + Ne mühendisi? - İnşaat mühendisiyim ben. Pastahanede boy boy, çeşit çeşit, kat kat yaş pasta inşa ediyoruz!!! + Hahhahahh... Çok komiksiniz. - Valla ben mi komiğim yoksa siz mi daha(!) komiksiniz bilemedim ben şimdi!.. + Gerçekten... mesleğiniz nedir acaba? - Şu ana kadar hoş bir muhabbettin içinde sanıyordum kendimi ama görüyorum ki realiteymiş de haberim yokmuş. + ?? - Gıda mühendisiyim... Gıda... Yani doğal olarak... Gıda işletmesinde çalışan mühendis = Gıda mühendisi. Ne tuhaf değil mi?? + Aaaa! Düşünemedim. - Fazlasıyla belli ettiniz, merak etmeyin. + Neyi? - Düşünemediğinizi...
Sen beni Boşuna Hiç Kalbinin Oralara Koyma Kollarını Bana Sarma Kalamam Oralarda Sen De Gül Eğlen Öyle Acıklı Konuşma Hayat Ne Ki Sonuçta Anlık Bir Buluşma Lalalala La Ben De Böyleyim Lalalala La Hep De Böyleydim Geçmişe Gitmem Küsüm Gözyaşlarıyla Daha Güçlüyüm Ben Hatalarımmla Beni Kendi Yoluna Çağırma Benim Yolum Başka Gittiğim Yer Başka Yokuşlarım Başka Karanlıkta Yanabilirim Boşlukta Durabilirim Düşmem Ben Kanatlarım Var Ruhumda Geldiğim Gibi Gidebilirim Aşktan Vazgeçebilirim Zincir Yok Ki Benim Boynumda