bir zamanlar çok idealist, hayata toz pembe bakan, her şeyin Allah' ın izniyle çok güzel olacağına inanan, kendine inanan bir kız çocuğu varmış.
insanlardan çekinirmiş, korkarmış diyalog kurmaya. çünkü korkarmış insanlar tarafından küçük görüleceğine, kendisiyle dalga geçileceğine. insanlar hep çok acımasız konuşuyorlar, eleştiriyorlar ve çok kolay küçümsüyorlarmış çünkü. bu kız çocuğu da öyle hazır cevap olmadığından, kendisine söylenilenlere karşılık veremiyormuş ve bu durum, acımasız insanların ağızlarını daha çok köpürtüyor, daha haince kendisine davranmalarına yol açıyor, böylece daha çok üzülüyormuş.
böyle durumlarda hep hayallerine sığınıyormuş.
çok çalışıp iyi yerlere geleceğini, kendisinin de güçlü olacağını ve böylece kendisini küçümseyen insanlara başarısıyla karşılık verebileceğini düşler dururmuş. bir diğer hayali de hem o acımasız insanlara ağızlarının payını vermek hem de o acımasız insanların başka iyi niyetli ama zayıf insanlarla dalga geçmesini, onları küçümsemesini önlemek ve bu zayıf ama iyi kalpli insanlara destek olmakmış.
ilk okulundan mezn olup da orta okuluna kayıt yaptıracağı zaman, sırf maddi imkansızlıklar yüzünden, ders notları gayet iyi olmasına rağmen, orta okulun iyi sınıflarından birine değil de daha az iyi bir sınıfına kayıt yaptırabilmiş.
ve o gün eline, ilk okuluna giderken son sınıfta çekildikleri toplu fotoğrafı alarak kendi kendine yemin etmiş. şöyle demiş: ''hem maddi durumları iyi hem de derslerine iyi çalışıyorlar diye alev, elif, meltem sınıfın ve öğretmenin gözdeleriydi. benim ailemin maddi durumu iyi değil ama ben de çok çalışarak sınıfımın ve okulumun gözdesi olacağım!'' dedi.
dediğini de yaptı. çok çalıştı. orta okuldaydı ama daha şimdiden ülkenin en iyi üniversitelerinden birinde okumak, yurt dışına gitmek, iyi bir ingilizce eğitimi almak hayaliyle gündüz okulda ve dahi tenefüslerde, akşamları evde uyuyana kadar ve dışarda hiç oyun oynamayarak çok çalıştı.
yaşından beklenmedik bir düşünceyle, kendisini sosyal alanda da geliştirmesi gerektiğini düşünerek okulunun korosuna katıldı. derken okulun orkestrası kuruldu ve bu kez, orkestraya geçti. müzik kulağının iyi olması sebebiyle hem koronun hem de orkestranın şefi oldu.ama bir yandan da her sınavından en aşağı 85 alıyordu. kendini sürekli geliştirmekle meşguldü, hayalleri vardı çünkü. o hayaller gerçekleşmeli ve mecbur olduğu değil istediği ortamda yaşamalıydı. dersler ve müziğin dışında kitaplara da merak saldı. okulun sadece 1 döneminde okuduğu kitap sayısı 20' yi buluyordu ve aralarında türk ve dünya klasikleri de vardı.
orta 1. sınıfını gayet başarılı tamamladı. ailesi de kendisi de gidişattan gayet memnundu.
orta 2. sınıfta da gayet başarılı seyrederken çok acı bir olay yaşadı; babası vefat etti ve kız çocuğunun kurduğu bütün dengeler sarsıldı. ailesi sarsıldı, annesi sarsıldı. yuvası sarsıldı. hala o istemediği ama mecbur kaldığı ortamda yaşarken babası gidiverdi. halbuki hayalleri vardı ailecek. başka bir muhite taşınacaklardı babası emekli olunca. yeni-güzel ve en önemlisi kendilerine ait bir evleri olacaktı. ekonomik yönden eş değer oldukları ailelerle birarada yaşayacaklardı. yeni ve bu kez dengi olan arkadaşları olacaktı.
olmadı.
bütün planlar ters yüz oldu.
birileri geldi ve sevgi gösterilerinde bulundular ve hemen de gittiler.
annesi kaldı kız çocuğunun elinde ve kardeşleri.
emekliliğine az kalmıştı babasının halbuki; aynen hayal ettikleri evin bitmesine az kaldığı gibi.
ama baba gitti; böylece ev hayali de gitti.
hem baba gitti hem de kız çocuğunun yaşamayı hiç istemediği o evden de acilen çıkmaları gerekti. yaşamayı hayal ettikleri tamamlanmamış evlerini, tamamlanmamış haliyle satmak ve acilen yeni bir eve çıkmak zorunda kaldılar.
ama daha bir kaç ay önce sevgi gösterilerinde bulunan insanlar neredeydi?
anne uğraştı her şeyle. anne didindi, çalıştı, aradı, baktı, yetişti, düzenledi, kolladı.
anne ve kız çocuğu ve 3 kardeşi taşındılar yeni ve yine mecburi evlerine.
kız çocuğunun hayallerine bu kez annesi de dahil oldu. önceden gerek görmüyordu annesini dahil etmeye. ne de olsa babası vardı ve ikisi beraber yaşayacak-yaşlanacaklardı. ''annemi hep mutlu edeceğim, onu üzen şeylerden uzak tutacağım, onu rahata erdireceğim.'' dedi.
böylece orta 2. sınıfı çok sancılı, bol darbeli, bol göz yaşlı ama yine de başarılı geçti ve yine sınıfının 1.si oldu. bir yandan da okul derecesine oynuyordu. övgü duymak istemiyordu. kendisi kendisini biliyordu ve her şeyi rakamlar söylüyordu. hem sevdiğini söyleyenler de zaten ortadan kayboluyordu ya da gidiveriyordu babası gibi. ama gönlündeki çizikler bitmiyordu. arkadaşlarıyla beraber ziyaretine gittikleri ilk okul öğretmeni ''babası vefat etmesine rağmen sınıf birincisi oldu!'' demişti onun yanında diğer arkadaşlarına. bu durum sevindirmemişti ki kız çocuğunu. yutkunmuştu. bir şey diyememişti. zaten babasının gidişinden epey bir süre sonrasına kadar da hiç bir ortama girmek istememişti. kendisine acıyan gözlerle bakanlarla karşılaşmak istememişti.
orta okul 3. sınıfı nedense daha da sancılı geçmişti. çok başarılıydı, evet ama artık kafasını eskisi gibi toplayamıyordu. babasının yokluğunda daha akıllı, daha doğru kararlar almalıydı. ne ile mutlu olacağından daha çok ne yapması gerektiği ağır basıyordu. öyle başarılıydı ki orta okul müzik öğretmeni ile matematik öğretmeni, kız çocuğunun üzerine tartışmışlardı. biri ''müzik kulağı çok iyi; mutlaka müzik okumalı; sene sonu konserindeki performansı göz doldurdu ve güzel sanatlar lisesinin müdürü kendi okulunda görmek istiyor onu'' derken diğeri ''hayır, okuyup doktor veya mühendis olacak, çok başarılı bir bilim adamı olacak.'' dedi. böylece her iki öğretmeni de onu, hem matematik hem de müzik kurslarına ücretsiz olarak kaydettiler.
derslerle, müzikle, kitaplarla arası çok iyiydi ama kız çocuğu hangisini istiyordu?
müzikle ilgilenmek istiyordu, hem de deli gibi! tv' de duyduğu reklam müziklerinin dahi notalarını çıkarıyordu! ama müziği seçemezdi. öyle ki katılmak için gittiği güzel sanatlar lisesi yetenek sınavına girmeden terk etti orayı. nasıl olsa yetenek sınavından 1. dahi olsa, güzel sanatlar lisesine gitmesine izin verilmeyecekti! ''kafası olan'' bir çocuktu ve kendini müzikle heba etmemeliydi. statüsü olan bir meslek edinmeliydi.
orta okulunu karnesinde tek 4 yer almamasına rağmen 1. olarak bitiremedi; bitirtmediler. ailesinin sosyoekonomik durumu daha iyi olan birine verdiler 1.liği ve kendisine bir tebrik dahi çok görüldü okul yönetimi tarafından.
güzel sanatlar lisesinin yolları kapanınca bu kez ''süper(!)'' liseye kaydoldu. Allah'tan okulun müdürü akıllı, hakkaniyetli, insaflı bir adamdı da herkesi okula yardım parasıyla kabul ettiği en iyi sınıfına onu para istemeden aldı. çünkü kız çocuğu çok başarılıydı, babası vefat etmişti ve maddi durumu iyi değildi.
lisesinde ilk sene sadece ingilizce dersi gördüler ve kız çocuğu bu kez ingilizceye merak saldı. merak saldı ne demek adeta aşık oldu ingilizceye! ingilizce sözlük ihtiyacı hissetmeyecek derecede ileri götürdü ingilizce dil bilgisini. lisede okuduğu müddetçe hep aşk yaşadı ingilizceyle. ingiliz dilini çok iyi öğrenip neler yapabileceğini şekillendirmeye başladı bu kez kafasında.
ama gel gör ki konu, lisede alan seçmeye gelince, ne yazık ki ingilizce eğitim veren bölümü değil fen bölümünü seçmek zorunda kaldı.
dersleri yine iyiydi ama artık çok iyi değildi. çünkü aklı ingilizcedeydi. hatta lise son sınıfta, üniversite sınavına aylar kala, yeni ingilizce öğretmeni uyardı onu: ''ingilizcen çok iyi, bence bunu değerlendirmelisin, sevdiğin şeyi yapmalısın, güzel yerlere yine gelebilirsin'' demişti.
ama yapamazdı kız çocuğu, doktor(!) veya mühendis(!) olmalıydı.
bu arada dışarıdan bakınca güzelmiş gibi görünen bi olay oldu. kız çocuğuna -başarılı ama maddi durumu iyi değil diyerek- bir dernekten burs bağlandı. kız çocuğu bu bursu almayı aslında hiç istemedi. çünkü her görüşmede ezildi büzüldü küçüldü. çünkü insanların lügatında adam gibi ilgi göstermek, sevmek, destek olmak yoktu! hep bi acıyarak, 'başka dünyaların insanlarıyız' diyerek seviyorlardı! ama kız çocuğu bu parayı, ailesine destek olmak için aldı.
üniversite sınavı geldi çattı. sınav sonucundan memnun kalmadı kız çocuğu. çünkü puanı doktor olmaya yetmiyordu. mühendis olabiliyordu o puanla ama kafasındaki mühendisliklerden biri değildi ve istediği bir üniversite de değildi. aslında zaten ne doktor ne de mühendis olmak istiyordu! ama gel gör ki puanı, hiç hesapta yok iken boğazişi üniversitesinin psikoloji bölümüne yetiyordu. bunun hayalini kurmak bile mutlu etti kız çocuğunu. istanbul' da yaşamaya başlayacak ve insanlara-yaşanılanlara-yapılanlara duyduğu ilgiyi, mesleğiyle perçinleyebileceği bir yola girebilecekti. ama yine istediğini değil yapması gerekeni yaptı.birinci neden ailesi iken -istanbul büyük şehirdi, orada insanın başına kötü şeyler gelirdi ve psikoloji okuyacaktı da ne olacaktı- ikinci neden, lisede burs aldığı dernekti. şöyle bir vaatte bulunmuşlardı: ''eğer hemen üniversiteye girersen bursun katlanarak devam edecek. ama bir sonraki seneye bırakırsan işi, bursun kesilir.'' böylece kız çocuğunun aklında bi ihtimal oluşacak olan, ''bir sonraki sene sınava tekrar girerim ve bu kez belki hem istediğim hem de daha iyi bir bölümü tuttururum.'' düşüncesi silinip gitti.
sonra ne mi oldu?
kız çocuğu, zamanında müzikten ve ingilizceden vaz geçtiği gibi bu kez de psikolojiden vaz geçti. en iyi üniversitelerden biri olsa bile istanbulda yaşamaktan vaz geçti. toplum tarafından yapması ön görülen şeyi yaptı. ailesinin yaşadığı şehre en yakın mesafede olan şehirdeki üniversitede mühendislik okumaya başladı.
bu arada ''eğer hemen üniversiteye girersen bursun katlanarak devam edecek.'' diyen dernek de sözünü tutmadı ve hiçbir mazeret de göstermedi!!!
böylece kız çocuğu, ailesini maddi ve manevi anlamda tatmin etmek isterken istemediği bi ilde, istemediği bi üniversitede, istemediği bi bölümü okuyarak mühendis ama mutsuz oldu.
ve güya iyi yerlere gelmek için yapmıştı ya bunları,
hayatına sevdiği ve çok başarılı olduğu şeylerden biriyle devam etseydi, şu an zaten iyi bir yerlerde olacaktı!!!
ne yazık ki bu yazının... gerçekleştirilemeyen hayallerin... içte kalan ukdelerin devamı var...
bir sonraki yazıya...
Biraz once Heidi'yi izlerken bu yazin aklima geldi..o da daglari ve dedesini cok ozlemesine ragmen, hasta oldugu icin clara'nin yaninda kalmak zorunda hissediyo..yalniz Aysecim burda senin kendi kendine yaptigin baski da var .
YanıtlaSil