''İnsanın Temel Acıları Üçlemesi'' serisinin 1.si olan bu eşsiz kitap, Psikiyatr Mustafa Ulusoy' a ait.
M.Ulusoy' u uzunca bir süredir okumak istiyordum ve bu kitap vesile oldu.
Çok beğendim kitabı.
Psikanalizler mükemmel yapılmış. Eee adam boş yere psikiyatr olmamış ;)
Hani kendi içinizde yaşadığınız, yaşadıklarınızı kafanızda abuk sabuk biçimlere, düşüncelere, hayallere dönüştürdüğünüz, sizden başka kimseciklerin öyle düşünebileceğine ihtimal vermeyeceğiniz durumlar vardır ya, aynı durumları yaşamış insanları gördüğünüz bir kitap bu. Ve ''tek ben değilmişim bu abukluklara meyleden, oleeeey, ben psikolojik sorunlu değilmişiiiimmm'' deyip mutlu oluveriyorsunuz :) :) :)
Kitapta farklı karakterler üzerinden hikayeler kurgulanırken analizler yapılıyor ve kitabımızın baş karakteri olan Psikolog ( o da ayrı bir karakter yani ) diğer karakterlerle yaptığı görüşmeler neticesinde kanaatler oluşturuyor.
En nihai noktada ise ister sevgiliniz ya da eşiniz olsun isterse de aile efradınızdan biri, AŞKı nasıl yanlış tahayyül edip ne derece yanlış yanılsamalar içine düştüğümüz ve bunların neticesinde yaşanılabilecek EN Bİ GÜZEL ŞEY OLAN AŞKı nasıl kendimize zindan ettiğimiz çok güzel işleniyor.
GERÇEK AŞK=MUTLAK YARATICIYA DUYULAN AŞK
BEN DEĞERLİYİM=ÇÜNKÜ YARADANIM BENİ VAR ETMEYE LAYIK GÖRDÜ
BEN ACİZİM=KARŞIMDAKİ İNSAN DA ACİZ=NE ONA NE DE KENDİME AŞIRI YÜK YÜKLEMELİYİM
...vs denklemlerini ele alıyor ama yavaş yavaş, sindire sindire...
Şunu da belirtmeliyim: ağır ilerleyen bir kitap.
Öyle ha deyince okunmuyor, bitmiyor. Bir cümleyi tam anlamıyla idrak edebilmek için tekrar okumak ve kafayı kitaptan kaldırıp üzerinde düşünmek gerekebiliyor.
Benim için Kıymetli Kitaplar listesinde yer almaya başladı hemen.
Şunu da ekleyeyim: içeriği ve konusu ''Din'' olmamasına rağmen aynen
''Lâ-Sonsuzluk Hecesi'' kitabında olduğu gibi beni Rabbim' e bağlayan, O' nu (C.C.), yaşadıklarımı, çevremdeki insanların yaşadıklarını daha iyi anlamamı ve O' nu (C.C.), kendimi, insanları daha çok sevmemi sağlayan bir kitap oldu. Elhamdülillah :)
Bu kitabı okumama vesile olan Yunus, sağ ol, çok sağ ol, sana minnettarım!
Her daim nazik, anlayışlı ve duyarlısın,
''Varlığın'' için teşekkür ederim ;)
Cezmi Ersöz, farklı üslubu olan bir yazar. Hani
''Bir Yazı, Üç Kitap'' yazımda bahsetmiştim ya C.Ersöz pek bana hitap etmedi diye; yok yok beğendim anacım ben bu adamın bana uymayan düşüncelerini de, görüşünü de, yazılarını da, açıklığını da. Evet evet beğendim. Aşırı sol görüşlü bir yazar, kabul. Ama adam yazıyor yani. Ve kesinlikle kendi görüşünün dışındakilere saygılı. Kafka Market, yazarın kendi köşe yazılarından derleme, 142 sayfalık, ince bir kitap. . Çok farklı hayatlar ve konular var bu kitapta. Ömr-ü hayatınız boyunca tanışmayacağınız, biraraya gelmeyeceğiniz ve bu nedenle dünyalarından bihaber kalacağınız insanları tanıyorsunuz bu kitap aracılığıyla.
Yani; okuyunuz ve öğreniniz ve tanıyınız.
Eylül ayına, benim doğum ayıma girmek üzere iken bu filmi izlemek tabi ki özel bir seçimdi :) Güzel bir film. İzlemek de, sonrasında filmi tekrar izler gibi kafamda canlandırmak da bana iyi geldi. Zaten eminim çoğunuz izlemişsinizdir bu filmi. Ne yalan söyleyeyim, ben gayet ön yargılı oturdum filmin başına ama ön yargım sadece F.Zeynep Abdullah kısmında tuttu. E.Akyürek de, filmin konusu da, rengarenk çekim mekanları da fevkaladenin fevkindeydi :) F.Zeynep Abdullah filme adapte olamamış gibi geldi bana. Film çekimi olduğunu hissettirdi alenen, doğal bulmadım. Özellikle yukarıdaki afişte de yer alan sahnede çok çok çok yapay buldum kendülerünü. E.Akyürek ise.... E.Akyürek işte, lafa ne hacet! Annem bile hayranı, daha ne diyeyim! :D :D :D
Filmin konusuna hiç değinmemişimmm; değinmiycem de :)
İzleyin anacım izleyin, güzel bir film. Farahcığım için dediklerime takılmayın siz; konusu, çekim kalitesi bakımıyla sürükleyici bir film. Hatta çabuk bitiyor bile. Bence biraz daha uzatabilirlerdi filmi, mesela 30 dakika kadar. Bazı yerler çat çat çat diye arka arkaya gelince, konu hak ettiği değeri göremedi ve kurgu kayboldu bence.
Son söz: İzleyin ve beğenin.
Yuh Ayşe ya, yeni mi izledin bu filmi! demeyin gaari, Valla-ha yeni izledim!
E sen yeni izledin de bizi de kendin gibi mi sandın! da demeyin, zümzüğü yersiniz haaa! :))))
Vardır anacım aranızda benim gibi geç kalmışlar :)
Amman başka konularda geç kalmayalım şu hayatta!
(Sosyal mesajı da veririm arada böyle ;) )
Yavaştan Sonbahar mevsimine gireceğimiz şu MÜBAREK EYLÜL AYINDA ( benim doğum ayım ya, ondan sebep mübarektir eylül ) kış vaktinde geçen bu filmi izlemek bana iyi geldi. Özlemişim kış mevsimini ki ben çok üşüyen bir ''Ayşe Canlısı'' yımdır. Bi Küçük Eylül Meselesi ve Mesajınız Var filmi aslında kış mevsimini sevdiğimi öğretti bana. Çok üşüyorum diye kış mevsimini sevmemek zorunda olmam şart değil, di mi?
Bak bu filmin konusu da gümbürtüye gitti.
Ne diyeyim: izleyin tabi.
Beğenseniz de beğenmeseniz de izleyin ki neredeyse klasikler arasına girmiş olan bu filme dair bir fikriniz olsun. Ha ben sevdim mi? Sevmemek değil de etkilenmedim diyebilirim. Ama şunu da göz ardı etmemek lazım: Yapıldığı dönemde -ki neredeyse 20 yıl öncesine tekabül ediyor- tek olma özelliği taşıması nedeniyle farklılık yaratmıştır tabi. Filmin beni etkileyen yanı, kış mevsimi, dışarısı soğuk-içerisi sıcak muhteşem ikilisi, buğulu camlar-kitaplar-kitaplar-kitaplar, sıcccacık kahveler, içecekler ve İngiliz tarzı döşeli ev! ahhhhhh bittim o eve bittim!
VELHASILIKELAM: 2 FİLMİ DE İZLEYİN
2 KİTABI DA OKUYUN
AYŞE' Yİ SEVİN ;)