yazmam gereken çok şey birikti.
her gün kendi kendime şunu da yazayım bunu da yazayım derken bilgisayarın başına oturdum ve aklıma hiç bir şey gelmiyor.
hayır yani bir de öyle güzel özlü sözler şekilleniyor ki kafamda, anında not alsam ve burda, facebookta, twitterda paylaşsam ''en''lere oynarlar.
nisan ayı girdi ve ben nisan ayında henüz yazı paylaşamadım.
halbuki aklımda her gün yazamasam bile her güne eş değer yazılar yazmak ve bir ayın neticesinde o ayın gün sayısına eşit ve ya gün sayısından fazla yazı yayınlamak planı var(dı).
ne nisan ayına ne bahara hoş geldin diyebildim ne de cumalarımızı kutlayabildim.
dağınık bir yazı olacak ama aklıma gelenleri doğru sıralı olmasa da paylaşmaya başlayayım:
ufffff mesela bugün ailem adına kötü hatırlanacak bir gün olarak tarihe geçecek.
belleğimin en en en arka tarafına atmaya çalıştıysam da gün boyunca olmuyor; olmamalı da zaten; unutursam, etkilenmezsem sorun vardır zaten.
siz hayır dualarınızı ve güzel dileklerinizi benden esirgemeyin olur mu?
benim en kıymetli arkadaşlarımdan ikisi ile görüştüm. hani şuradaki arkadaşlarımın yanındaydım.
uzaklarda olsa da ilk etapta telefonları sonrasında kapıları sizin için sonuna dek açık olan arkadaşlarınızın olması ne büyük bir nimettir!
çok seviyorum onları çok! benim manevi kardeşlerim, dert ortaklarım ve zaman zaman aileme anlatamadığım şeylerin kuyusu onlar.
mesela biri, fotoğrafta görülen özen, güzellik, lezzet sunumunun sadece ufacık kısmı olan enfes sofralar kurarak damak tadımı şenlendirdi.
diğeri dünya tatlısı iki oğluşuyla gönül tadımı katmerlendirdi.
hoş, hiçbir şey yapmalarına lüzum da yoktu. onlar hep benim hayatımda olsunlar, varlıkları bana yeter.
arkadaşımda 2 gece kaldım ve 2. gece, midemdeki rahatsızlıktan ötürü neredeyse acile kaldırılacaktım.
dolayısıyla ertesi günü yani son günümü sadece yatarak geçirdim. nasıl tatil ama???
trabzon' daki kitap fuarından aldığım ''tarihi değiştiren kadınlar'' kitabını, yazarı olan ali çimen' e, trabzon' da imzalatmadım bari arkadaşımın evinin hemen arkasındaki kitap fuarında hazır da denk gelmişken imzalatayım dedim ama hastalığım engel oldu. demek ki ali çimen' le tanışmak kısmet değilmiş.
bu arada az kalsın otobüsü kaçırıyordum. otobüs terminaline gidip yarım saat arabanın içinde hareket saatini beklemeyi sevmeyenlerdenim. bu nedenle otobüsün yol üstü güzergahında yer alan bir noktada beklemeyi ve böylece daha az zamanı bekleyerek öldürmeyi tercih ediyorum. her zaman beklediğim noktaya ''bu kez en az bekleme süresini hayata geçireceğim'' diyerek mümkün mertebe geç gittim ve az kalsın otobüsü kaçırıyordum :) durağa gitmemle otobüsün gelmesi bir oldu; otobüse bindiğim anı hatırlayamıyorum.
otobüste okumak için yanıma aldığım ''Abdülhamid' in Kurtlarla Dansı'' kitabında pek ilerleyemedim. şuradaki yazımda bahsettiğim Salih Gülen' in ''Tahtın Kudretli Misafirleri-Osmanlı Padişahları'' kitabını boyutlarından ötürü evde okuyorum. ''Abdülhamid' in Kurtlarla Dansı'' kitabını ise yanımda taşıyorum. canlarım onlar benim canlarım! ''Abdülhamid' in Kurtlarla Dansı'' kitabının 29. sayfasına denk geldim ve henüz keyif alamadım. 29. sayfa, bir kitap hakkında bilgi edinmek veya kitaba ısınmak için az lakin yazarın somut örnek-delil-olaylardan ziyade şahsi düşüncelerinden bahsetmesi, okunabilirliği -benim adıma- zorluyor.
sol cenahta görülen tırtıklama izi tamamen şahsıma aittir. gözenekler neyi gösteri yooor? pilavın kıvamını bulduğu nuuuu...
dedim değil mi yazmam gereken çok şey birikti ama bilgisayar başına geçince hepsi aklımdan uçtu gitti diye.
mesela bu yazımın başlığını dün kaydettim yazacaklarıma bağlantılı olacağı için.
bi şeyden bi şeye bağlayacaktım ama...
ama şimdilik bu kadar olsun.
selamlar
sevgiler...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Gelsin Yorumlar: