Uzun bir aradan sonra selam olsun hepinize.
Sanırım blogumun en yazısız dönemi bu ay oldu.
Aslında çok şeyler yaptım, bolca fotoğraflar çektim, bolca konu biriktirdim kafamda.
Şu fotoğraflarla şu konuyu paylaşırım, bu bilgilerle bu konuyu yazarım derken yine zaman su gibi akıp gitti.
Hayatımda çok önemli değişiklikler oldu, tıpkı ülkemde olduğu gibi.
Gezi Parkı olayları da yazma isteğimi köstekledi aslında.
Ülkemde yaşanılanlar çok can sıkıcı, üzüntü verici iken kendi hayatımdaki gelişmeler ufak geldi gözüme.
Zaman zaman siyasi yazılar da yazmak istedim.
Kafamdakileri olduğu gibi aktarmak istedim bloguma ama öyle apolitik olmuşuz ki, öyle eksik kalmışız ki düşüncelerimizi aktarmakta; doğru cümleleri bulamamaktan ve yanlış ifade etmekten ürktüm bu kez.
Ağzı olan, cep telefonu olan, interneti olan, sosyal ağ hesabı olan herkes öyle paylaşımlarda bildirimlerde bulundu ki, herkes kendisine zıt düşüncede olanlara öyle düşman gözüyle bakar oldu ki, çok fena bir haber-bilgi kirliliği içine düştük. Bu kez de ''yanlışı doğru'' bilmekten veya ''doğruya yanlış gözüyle'' bakmaktan korkar oldum.
Ve sessiz kalmayı tercih ettim.
Neyse...
Yazmadığım günlerden kısaca bahsedecek olursam:
Annem Umre' de olduğu için bol bol yalnız kaldım ve başımı dinledim :) İstediğim saatte uyudum, istediğim saatte uyandım, istediğim sağlıksız yemekleri yedim, düzenli 3 öğüne bağlı kalma zorunluluğum olmadı, canım istediği an kendimi dışarı attım, bol bol yürüdüm ve bu yürüyüşler genelde Ganita ile son buldu. Ganita, iyiden iyiye benim huzur mekanım oldu. Hava karardıktan sonra dahi tek başıma, güvenli, rahat, huzurlu vakit geçirebildiğim tek açık hava mekanı orası sanırım. Bol bol yürüdüğüm için ve düzenli yemediğim için kilo verdim :)
Her yürüyüşümde, yolumun üzerindeki aşağıdaki evin bahçesi ve çiçekleri beni cezbetti. Renklerin güzelliğine bakar mısınız:
Ganita bana sükunet verdi:
Etrafı izlemek, kafamı dinlemekle geçen Ganita saatlerim, arada kitap sayfalarıyla renklendi ama ne yazık ki kitap okuma hızımı çok düşürdüm:
Bazen de yazdım ve çok rahatladım:
Sizinle paylaşmak için sabırsızlandığım fotoğraflar oldu :))))))
Annemin yokluğunda ''çiçek hastalığı'' bende iyice arttı:
Çok severek aldığım yeşil çerçeveli güneş gözlüklerim oldu:
(nasıl fotoğraf ama??? iyi çekmişim di mi?..)
Annemin yokluğunda daha bi gönül rahatlığıyla gittiğim Ordu'dan Razişimin verdiği Lilyumlarla döndüm. Çok kısa sürede, çabucak boy attılar:
Mahallemize park edilen aşağıdaki arabanın kendisine de rengine de aşık oldum:
Sabahın köründe mırrrrrlamalarıyla uyandığım mahalle kedileri oldu. Ne husumet vardıysa aralarında artık!
Aslında şu an anlıyorum ki bu kısa kısa geçiştirdiğim olaylardan bir sürü yazı çıkardı.
Ama yaz(a)madım işte.
Daha verimli, bol yazılı günlere!
(böyle de kestirir atarım!!! :))))) )